Hesabım
    The Third Monday in October
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    The Third Monday in October

    Çocuklar Seçerken <br>Büyükler Anlasın Diye...

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    "Aynı zamanda kafama vurup göbeğimi ovuşturabilirim. (Kafasına vurup göbeğini ovuşturur)"

    -13 yaşında bir orta okul öğrencisinin "Öğrenci komitesi başkanı olmak için ne gibi özelliklere sahipsin?" sorusuna verdiği cevap.

    Son bir kaç sene içinde Amerika'nın politik arenasında kimin daha iyi bir lider olduğu, kimin ekonomiyi daha çabuk çözebileceği veya kimin Irak savaşı hakkında ne düşündüğü ve bu felaketi durdurmak için ne planladığı, başarılı bir politikacıda bulunması gereken özellikler olmaktan çıktı. Washington'un politik arenasında seçimleri kazanabilmek artık, kimin daha sulu şaka yapabildiği, kimin daha parıltılı posterlere sahip olduğu ve kimin en kısa sürede en çok iki kelimelik vatansever sloganı sağa sola fırlattığı ile sıkı sıkıya bağlantılı.

    2004 yılı seçiminde demokrat başkan adayı Howard Dean'in Irak savaşı hakkındaki planları tek kelime ile mükemmeldi. Eğer Dean'in planı uygulansaydı, Amerika en kısa zamanda bu karmaşanın içinden çıkacaktı. Ama üç yıl sonra toplumun Dean hakkında hatırladığı görüntünün ne kadar iyi bir lider olabileceği ile alakası yok. Dean'in bir toplantı sırasında fazla heyecanlanıp "Hyaa!!" diye bağırması halen televizyonlarda gösteriliyor. Şu günlerde bütün zamanını global ısınmaya ayıran Al Gore, insan soyunun gelecek yüzyıllarda yaşaması için tek ümit olabilir. Ama ne yazık ki Gore, son bir kaç ay içinde fazla kilo alma gafletinde bulundu ve artık gezegenimizin önü kesilemez sonu hakkında söylediklerine kimse kulak vermiyor.

    Ne fark eder bu iki liderin ülkeyi girdiği çukurdan kurtarıp kurtaramayacağı? Önemli olan birine "deli", diğerine "şişko" damgasını takıp onları umursamamak. Bu arada, Amerika tarihinin en feci savaşına imza atmış bir lider, sadece kocaman bir "Görev Tamam" posterinin önünde durması ile başkanlık seçimini kazandı.

    Gerçek hayatta görevin tamamlanıp tamamlanmadığı kimin umrunda, o posterin devasalığı göz önüne alınırsa? Amerikan politik sistemi artık gerçek anlamda bir çocuk parkına dönüşmüş durumda. Vannesa Roth'un dahiyane belgeseli Third Monday in October, içinde bulunduğumuz bu çocuk oyununu inceden iğneleyen, yer yer düşündüren, yer yer kafa sallandıran, ama her daim güldüren, 2007 yılının şu ana kadarki en başarılı belgeseli.

    Third Monday in October, Amerika'nın dört köşesinde, San Francisco, Marin County, Austin ve Atlanta'daki dört değişik orta okulda, aynı gün içinde düzenlenen okul komitesi başkanı seçimlerini ve bu seçimlere balıklama atlayan öğrencilerin yaşadığı gülünç, sevindirici ve bazen hayal kıran olayları inceliyor.

    Filmin tercüme ismi "Ekim'in Üçüncü Pazartesisi", okul komitesi başkanı seçimlerinin yer alacağı tarihe gönderme yapıyor. Bu tarihin önemi, okul seçimleri yapılırken, Kasım'da yapılacak olan 2004 Amerika başkanlığı seçimlerinin yaklaşması. Film boyunca Bush ve Kerry'nin tartışmaları, her öğrencinin evinde durmadan arka planda, her daim açık televizyonda gözlemleniyor. Olası dünya liderlerinin ve 13 yaşında çocukların yorumlarını izlerken akla o eski reklam sloganı geliyor: "Fark Nerede?"

    Aslında fark burada: Büyükler çirkin ve saygısız yollarla rakibini yok etmek için elinden geleni yaparken, küçükler dürüst, sakin ve açık bir havayla yaklaşıyorlar seçime. 13 yaşında şirin mi şirin sarışın başkan adayı Katie'nin yorumu örnek olarak verilebilir: "Büyük ihtimalle güzel olduğum için kazanacağım seçimi. Ve bu tamamen haksızlık." Veya seçim posterleri okul koridorlarından çalınan William'ın "Bunu kim yapmış olabilir?" sorusuna verdiği cevap: "Kağıttan nefret eden biri." Peki ya en gösterişli başkan adayı Sam'in Superman kostümü giyerek arka planda Süpermen müziği ile podyuma koşmasına ne demeli? Keşke gerçek seçimler bu kadar eğlenceli olsa.

    Third Monday in October, Black Eyed Peas'den, Nas'a, Gwen Stefani'den Wyclef Jean'a uzanan, kolay tanınan, bu sayede seyicinin filme hemen ısınmasını garantileyen pop şarkıları ile montajlanmış, dinamik ve doğal bir hava ile akan, rahat ve hafif bir anlatıma sahip. Ve en ilginci, gerçek anlamda komik bir deneyim olması. Bir belgesel hakkında "komik" yorumunun yapılması şaşırtıcı bir gelişme. The Aristocrats veya Overnight gibi gülünesi konuları inceleyen belgeseller bile, adı yerinde "gülünesi" olmaktan ileriye gidemezken, Third Monday in October, kahkahalar atarak güldüğüm ilk belgesel olma özelliğine sahip. Eğer bu film, 2007 Oscar'larında "En İyi Belgesel" adaylığını almazsa Akademi üyelerine küserim...

    Not: Bu Film İlginizi Çektiyse, Yönetmeni Vanessa Roth ile Yaptığımız Enfes Röportajı Kaçırmayın ve Hemen Tıklayın!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top