Erkek Severse - Beyazperde.com eleştirisi : Aşk Nasıl?

Quando una donna non dorme, Erkek Severse. Tam bir İtalyan. Sıcak ve çok içten. Hatta arabesk. Fakat o fazla damardan olan arabesk tavır her birimizin yaşamına bir dönem işlemiş olan aşk acılarından kurtulamayan bir filmin hissiyatı...

Yüzlerce yıldır modası geçmeyen sayılı aşk şehirlerinden birindeyiz. Roma'da. Mevsimlerden yaz değil, o ortada. Sonbahar, evet evet. Aşk için uygun bir mevsim. Özellikle hüzünlü hikayelere İtalya'nın sonbaharından daha güzel bir hava gitmez.

Erkek Severse'de yönetmen Nino Bizarri, mekanların ve filmdeki az sayıda karakterlerin yalınlığıyla filme özgü ve sürekli bir doku elde etmiş. Sade ve mütevazi yaşamlarını sürdüren bir erkek ve bir kadın bir araya geldiklerinde her iki tarafın da beklemediği duygu devinimleri yaşarlar. Yalnız erkek, tarih öğretmeni Bruno'ya, henüz filmin başında arkadaşı Ivan'ın saplantılı olduğu aşkı için verdiği tavsiye ters tepecektir. Çünkü aşk bu, bilinmez ve kadınların dünyası anlaşılmaz. Tam çözdüğünü düşündüğün anda herşey bir anda daha da karmaşık bir şekil alır. Tutkulu olmak ve ilişkilerdeki heyecan Nino Bizzarri'nin gözünde, zor elde edilebilecek gibi. Erkek bir yönetmenin hemcinslerinin tarafından baktığı filmdeki ilişki sarmalları, pek çok terk eden erkek ve ağlayan kadınlı filmlerin aksine, sert ve kararlı kadın portreleri çiziyor. Bruno'yu film boyunca tam da bizim Tarkan'a benzetmeden edemedim. Bu açıdan fazla yorum yok...

Erkek severse bir duygu sağanağı yaşatmanın, güzel, basit bir dekor ve minimal mekan seçiminin ötesine geçmeyen bir film. Fakat yine de, kimi zaman komik kaçabilen, çoğunlukla yoğun aşk sahnelerinde sessizden gelerek patlayan fırtınalar yaratabilmiş yönetmen. Burada da Avrupa sinemasındaki "auteur" tadı göze çarpıyor. Çünkü büyük stüdyolarda oradan oraya koşuşturan insanların olduğu ve işlerin giderek çok daha karmaşıklaştığı bir yapıya bürünmüyor film.

Oldukça küçük bir kadroyla yoğun ve filmin doğasındaki aşk temasından dolayı olabildiğince karmaşık olmayı başarıyor. İç pilav gibi bir iç dünyasına doğru yolculukla hüngür şakırt bir sinema izleyicisine dönüşebilirsiniz. İnsan filmde gördüklerini yaşamış veya yaşamamış olsun, herkese samimi gelebilecek bir seyirde gidiyor Erkek Severse. Reddeden, reddedilen, isteyen, istenmeyen var bu filmde.

Tutsaklığa dönüşen aşklar var beklenmedik zamanlarda. Karakterlerin işi çözme noktasına geldikleri anlar, ya ölümü seçerek ya da prensipleri olduğunu sandıkları yolun tam tersini yaşamalarıyla noktalanıyor. Erkek severse, bir "aşktan kaçış yok" klasiği. Dünyanın en ücra köşesinde doğayla baş başa olmak, Roma'daki sevgilisini unutturmuyor Ivan'ın. Ve başa gelen çekilir bir "olay" oluyor aşk. Çünkü bir anda insanları bulup peşini bırakmıyor. Aşk, yaşanmak istenen kodlar üzerinden var edilen bir saplantı ve sadece ismi aşk aslında. Bazen gerçekliği bir lolipop gibi, daha çok da renkli bir balon gibi sönüveriyor. Önemli olan ne kariyer ne başkası, erkek severse, tam sever abi diyor film olabildiğince, en içten haliyle.

Nino Bizzarri, çok da deneyimli bir yönetmen olmamasına rağmen geçmişte yapmış olduğu 2, 3 filmde, daha her şeyin başında naif kalmayı seçmiş bir yönetmen. Kendi yazdığı öykünün keyfini çıkarıyor gibi filmde de. Erotik olanı, hayatın içine öyle bir yerleştirmiş ki filmde, aslında biraz da hınzırca gibi gösterilen tüm fanteziler saflaşıveriyor bir anda. Yine, filmin samimiliğinden geliyor bu saflık. Edith Piaf'ın aşkı Yves Montant üzerine yaptığı belgeselde de naif, sağlam tutumuyla Bizzarri imzası göze çarpıyor.

Yalınlık, hangi dönem olursa olsun her zaman çarpıcı. Hayatın karmaşıklığını ve şöyle bir gözden geçirdiğinizde, gümbürtülü bir filme ihtiyaç duymayabilirsiniz her zaman. Sizi koltuğunuza zımbalayacak bir film değil bu. Anlatımı hoş, söylediğim gibi, samimi bir televizyon filmi olup battaniyenin altında gizli gizli ağlayabilirsiniz de. Vizyondaki filmlerle kıyasladığınızda da, GORA ve İSKENDER patlamasına iyi bir alternatif erkek severse. Bir erkeğin gözü bu sefer bize bazı kadınların adi ve sevmeyi bilmeyen insanlar olduğunu gösteriyor. Bir diğer yandan da kadın düşmanı ve anti-propaganda da yok. Ne de olsa insanlık hali, kimin ne zaman ne yapacağı belli olmuyor...