Hesabım
    Gizemli Gerçek
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Gizemli Gerçek

    Orijinalini mumla aratan bir yeniden çevrim....

    Yazar: Murat Özer

    Arjantinli sinemacı Juan José Campanella’nın ‘yabancı dilde en iyi film’ Oscar’ını kucaklayan 2009 yapımı çalışması “Gözlerindeki Sır (El Secreto de Sus Ojos)”, karmaşık entrikasına rağmen izleyiciyi içine çekip gizemine ortak etmeyi başarıyordu. En büyük başarısı da ‘sürpriz’ unsurunu son ana kadar korumasıydı. Biçimiyle de dikkat çeken film, özellikle müthiş ‘stadyum sahnesi’yle akıllara kazınmayı garanti altına alıyordu.

    Campanella’nın filminden altı yıl sonra kadrajımıza giren Billy Ray imzalı yeniden çevrim “Gizemli Gerçek (Secret in Their Eyes)” ise orijinal çalışmanın ekmeğini yeme çabası içinde bir Amerikanlaştırma formülüne yaslanıyor. Hikâyenin temel taşlarını koruyor bu yeniden çevrim, ama bütüne baktığımızda bu ‘koruma isteği’nin pek de verimli bir sonuç verdiğini söyleyemeyiz. Chiwetel Ejiofor, Nicole Kidman ve Julia Roberts gibi üç büyük ismi bir araya getirerek işe 1-0 önde başlama niyetindeki Billy Ray, üç oyuncunun sırtında yükselebileceğini sanmış belli ki. Oysa sonuç hiç de beklediği gibi gerçekleşmiyor. Hikâye Amerikanlaştığında, bu üç isim de ‘inandırıcı’ rotadan uzaklaşıyor ve entrikanın karanlığına gömülüp silikleşiyorlar.

    Uzun yıllara yayılan bir cinayet vakasının ‘saplantı’yla vücut bulmuş görüntüsü, Campanella’nın filminde taşların yerli yerine oturmasıyla bizi alıp götürebiliyordu. İçinde kaybolmaya ‘gönüllü’ olduğumuz bu hikâye, iyi çizilmiş karakterlerle birlikte doğru bir yol haritasına sahipti. Billy Ray’in filmine geldiğimizde ise işler karışıyor biraz. Hikâyenin Amerikanlaştırılma aşamasındaki kaçınılmaz dokunuşlar, yarar yerine zarar veriyor filme. Julia Roberts’ın varlığı, haliyle onun karakterine geniş bir alan açıyor, orijinal filmde olmadığı kadar. Yeniden çevrimdeki en önemli farklılık da bu karakterde gerçekleşiyor zaten. ‘Acılı koca’dan ‘acılı anne’ye evrilen bu karakter, giderek hikâyenin ritmini zedeleyen en önemli unsura dönüşüyor. Orijinal filmden izleyiciye geçen ‘duygu’, burada yerini tepkisizliğe bırakıyor, ki hikâyenin ayaklanmasının da önüne geçilmiş oluyor böylece. Senarist kökenli Billy Ray’in böylesi bir ‘hata’ya teslim olmasıysa kabul edilebilir gibi değil.

    Campanella, “Gözlerindeki Sır”da aceleye yer vermeden usulca oluşturuyordu gerilimli atmosferi, karakterlerin içine bakabilmeyi kolaylaştıran bir anlatım modeline tutunuyordu. Billy Ray ise sıkça ‘yükseltmeye’ çalışıyor filmini, her fırsatta ‘tempo’ arayışına giriyor. Standart bir Hollywood hastalığı bu ve senarist-yönetmen de bu tuzağa düşmekten kurtulamıyor. Gücünü bütüne yayılan duygusundan alan hikâyeyi rotasından çıkarıp iniş çıkışlara boğuyor. Hitchcock’vari bir ‘kuşku’yu da barındıran bu hikâye, Amerikanlaştığında (daha doğrusu Hollywood’laştığında) özünden uzaklaşıyor ve kuşkunun yerinde yeller esiyor. Karakterlerin kuşku duymasından ziyade bunu seyirciye kabul ettirebilmesiyle değerlenen Campanella’nın filmi, yeniden çevrimde sadece karakterler boyutunda kalıyor. Onların kuşku duymasının seyircinin gözünde karşılık bulması için atılması gereken adımlarsa unutulmuş sanki!

    “Gözlerindeki Sır”daki o müthiş ‘stadyum sahnesi’nin “Gizemli Gerçek”te tam anlamıyla harcandığını da söylemek gerek. Campanella’nın filmini en az bir kademe yukarı taşıyan sahne, Billy Ray’in elinde ‘zayıflatıcı’ bir role soyunuyor. Orijinal filmde ağzımız açık izlediğimiz bu sahne, öylesine etkisizleştirilmiş ki burada, varlığıyla yokluğu bir. Oysa hem biçimi hem de içeriğiyle ‘kilit’ önem arz eden bir sahne bu ve önemsizleştirilmesi mümkün değil. “Mümkün” dediğinizde çıkan sonuç da bu oluyor işte, Billy Ray’in “Gizemli Gerçek”te bile isteye tosladığı aşılmaz duvar...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top