Makyaj her şeyi kapatmaya yetmiyor...
Yazar: Kaan KarsanŞöyle eski usul bir gangster filmi izlemeyeli epey oldu diye düşünmedik belki... Ancak şöyle eski usül, 'iyi' bir gangster filmi izlemeyeli epey oldu diye düşündük. Dönemin cafcaflı oyuncularını bir araya getiren, kanın gövdeyi olduğu kadar gövdenin de kanı götürdüğü cinsten. Geçtiğimiz senenin sonlarına doğru hazır bir şekilde vizyonunu bekleyen Suç Çetesi (Gangster Squad)'nin gösterim tarihi Amerika'da yaşanan şiddet olayları nedeniyle ertelenmişti. Bünyesinde Sean Penn, Josh Brolin, Ryan Gosling ve Emma Stone gibi oyuncuları bulunduran Suç Çetesi, Zombieland ile birlikte yıldızı parlayan Ruben Fleischer'ı da yönetmen koltuğuna oturtuyor.
Paul Lieberman'ın romanından uyarlanan filmin çıkış noktası pek sade ve basit: "Çivi çiviyi söker.". 1940'lı yılların sonu yaklaşırken şehri avucunda tutan gangster Mickey Cohen'in etkinliğini sona erdirmek isteyen Los Angeles polisi, kurumla organik bir bağı olmayan, oldukça gizli bir ekip kurarak 'gangster'i 'gangsterlik' ile yok etmeye çabalıyor. Yani, suçun karşısına bir tuzak olarak suçu koyuyor.
Önceki iki uzun metrajlı kurmacası Zombieland ve 30 Items or Less ile kullandığı biçemi bize iyiden iyiye tanıtan Ruben Fleischer'ın benimsediği üslup önceki işlerinden pek de farklı değil. Öncekilerin aksine ciddi bir tonda ilerleyen filme eklenen mizah sosu da önceki filmlerin alışkanlığından ileri geliyor olsa gerek. Fleisher zaman zaman risksiz plan sekanslarla 'sinema' hissiyatını kuvvetlendiriyor; zaman zaman da slow-motion kameralarla filmini stilize bir hale getirmeye çalışıyor. Filmin ilk bakışta oldukça yakışıklı ve şık durduğunu kabul etmek gerekiyor. Ancak yalnızca ilk bakışta...
Filmin genel gidişatı ve öyküsel olarak üzerinde yürüyeceği yol belli olur olmaz bütün bu makyajın aslında yok yere yapıldığını ve malzeme israfından fazlası olmadığını fark etmeye koyuluyoruz. Sinema için ilk senaryosunu yazan Will Beall'in çizdiği kurduğu olay örgüsü o denli vasat ki, filmin ne aksiyonunu ne de gerilimini ciddiye almak olası... Fleischer'ın senaryonun hafifliğinin yanında fazla 'afili', 'ağır' ve 'stilize' duran yönetimi ise bir tür 'orantısız güç sarfı'... Filmin iki saat boyunca bir türlü arınamadığı karton yapı, dakikadan dakikaya daha da sönük bir hale bürünmeye başlıyor; bir süre sonra da inceldiği yerden kopuyor.
Will Beall'in kurduğu vasat olay örgüsünü bir yana bırakalım; çizdiği karakterler o denli vasat ki, Gangster Squad'ın fena bir çizgi-roman uyarlaması olduğunu düşünmeniz uzun sürmeyecektir. Tüm karizmatik tavırlarına rağmen filme hiçbir katkısı olmayan ve belli ki o afili dönem kıyafetlerinin içerisinde hepimizden çok sıkılan Ryan Gosling ve estetik bir dekor olmaktan öte herhangi görevi olmayan Emma Stone'u gözardı etsek bile Sean Penn'in karakteri ve performansının üzerine gitmeden edemeyeceğiz. Sean Penn bize kendisinin aslında bir gangster filminin komik olmayan bir parodisinin içinde olduğunu o denli hissettiriyor ki Gangster Squad'ın bir Aaron Seltzer filmi olduğunu düşünmeniz pek uzun sürmeyecek. Filmin ana odağında olan Josh Brolin ise en azından bunun oldukça vasat bir film olduğunun farkında ve bu vasatlıktan keyif alıyormuş gibi görünüyor.Bütün bu onaylaması zor taraflarının yanında ise Gangster Squad'ın uzaktan bakınca cezbedici bir tarafının olduğunu söylememiz gerekiyor. Hatta türün meraklıları için belki de 'keyifli bir seyirlik' bile olabilir. Ancak maalesef bizim gördüğümüz, güzel görünümlü, bol makyajın ardına saklanan bir iş olduğu.
kaankarsan@gmail.com