Gördüğüm En Güzel Kadın
Yazar: Ayşegül Kesirli"Gördüğüm En Güzel Kadın", ismini İtalyan şarkıcı Nicola Di Bari'nin 1970'li yıllarda üne kavuşan şarkısı "La Prima Cosa Bella"dan alıyor. Müziği sahil kasabasında geçirilen acı tatlı bir yaz tatilini anımsatan ve dinleyeni melankolik bir ruh haline sokan şarkının sözleri ise iç burkan bir ağıt niteliğinde. Yönetmenliğini Paolo Virzì'nin yaptığı "Gördüğüm En Güzel Kadın" da Nicola Di Bari'nin şarkısına sadık kalan, nostaljik, hafif acıklı, ancak seyredenlerin yüzlerini gülümsetmeyi de ihmal etmeyen tam bir popüler İtalyan filmi.
"Gördüğüm En Güzel Kadın," uyuşturucu bağımlısı lise öğretmeni Bruno'nun bugününü anlatmaya başladıktan sonra seyredenleri sık sık geçmişe götürüyor ve Bruno'nun deli dolu annesi Anna ve kız kardeşi Valerio ile geçirdiği olaylı çocukluğu gözler önüne seriyor. Doğduğu toprakların tüm kültürel özelliklerini bünyesinde barındıran filmin aile ve anne gibi İtalyan sinemasında sık rastlanan temalara odaklanması da bu nedenle şaşırtıcı değil. Geçmişle bugünü iç içe geçiren anlatımı sayesinde karakterlerin zamana direnen ve büyümeyi reddeden mizaçlarının altını çizen "Gördüğüm En Güzel Kadın", bir yandan anneliğin İtalyan kültüründeki önemini ve kutsallığını vurgularken bir yandan da bu bağlılığın yarattığı problemleri dile getiriyor.
Paolo Virzì'nin filminde, Bruno sorumluluk almaktan kaçınan, yaşama sevincini kaybetmiş, içine kapanık bir karakter olarak sunuluyor. Kız kardeşi Valerio'nun ise zamanla çocukluğundaki dışa dönük ve neşeli karakterini kaybederek kendisini aile hayatının rutinine hapsettiği anlaşılıyor. Filmde, çocukluk yılları boyunca bir süre Anna'nın figüranlık yaptığı film setlerinde vakit geçiren Bruno ve Valerio'nun annelerinden koparıldıklarında yaşadıkları ciddi problemler de gözler önüne seriliyor. Yönetmen Paolo Virzì, gidişat süresince iki kardeşin anne sevgisini ve anne özlemini seyredenlere yakinen hissettiriyor. Bruno ve Valerio'nun büyürken cebelleştikleri sorunların kaynağını çocukluk yıllarında yaşadıkları gelgitli hayatta arayan Virzì, Anna'nın yokluğu kadar varlığının da iki kardeş için problem teşkil ettiğini de başarıyla ön plana çıkarıyor.
İlk olarak zoraki katıldığı bir güzellik yarışmasında karşımıza çıkan Anna, filmin başından itibaren ne konumlandırıldığı annelik pozisyonuna ne de kocası ve çocuklarıyla birlikte yaşadığı sahil kasabasının kısıtlı olanaklarına sığabilen bir kadın portresi çiziyor. Hem güzelliğini hem de girişkenliğini kullanarak karşısına çıkan fırsatların önüne pervasızca atlayan Anna, herkesin ilgisini bir anda üzerinde toplamayı başarabilen, son derece baskın bir karakter. Yer yer Mike Leigh'nin "Daima Mutlu" (2008) filminin Poppy'sini hatırlatırcasına etrafındaki insanları unutacak/unutturacak düzeyde kendine odaklanan Anna'nın çocuklarına karşı büyük bir sevgi beslediğine şüphe yok. Bununla beraber "Gördüğüm En Güzel Kadın"da ustalıkla örülmüş olay örgüleri sayesinde Anna'nın, annelik içgüdülerini vahşice ortaya koyan cesur bir kadın olmanın yanı sıra gölgesi altında büyümesi oldukça güç bir anne figürü olduğunun da altı çiziliyor.
Paolo Virzì, Anna'yı 'kötü' ya da 'fedakar' anne kalıplarının içine yerleştirip klişeleştirmeden ince elenip, sık dokunmuş, tam donanımlı bir karakter olarak izleyici karşısına çıkarmayı başarıyor. Anna'nın seyredenlerin hem eleştirip, hem de özgür duruşuna gıptayla bakabilecekleri bir kadın olarak temsil edilmesi, Virzì'nin popüler İtalyan sinemasının sık sık konu edindiği kutsal anne temasını fetişleştirmesine de neden oluyor belki. Ancak hem Bruno'nun hem de Valerio'nun aşk ve aile hayatlarında yaşadıkları problemlerin üzerine gitmeyi ihmal etmeyen Virzì, bir anlamda kendi sinemasının öz eleştirisini de yapıyor aslında.
Sonuç olarak yönetmen Virzì, "Gördüğüm En Güzel Kadın"da kullandığı müzikler, kostümler, nostaljik objeler, ünlü simalar ve mekanlarla bir dönem filminin tanıdık atmosferini yakalamayı başarıyor. 70'li ve 80'li yılların gündelik hayatını ve karakterlerin iç dünyalarını hikayeye dokunaklı bir biçimde aktaran yönetmenin ele aldığı dönemin hareketli siyasi atmosferinden hiç bahsetmemesininse film dünyasında bir şeylerin eksik kaldığının hissedilmesine yol açtığını itiraf etmemiz gerek.
Bu haliyle "Gördüğüm En Güzel Kadın"ın geçtiğimiz yıllarda ülkemizde önce Filmekimi'nde daha sonra da vizyonda gösterilen "Abim Evin Tek Çocuğu"nu hatırlatan bir çehreye kavuştuğunu da söyleyebiliriz. Aslına bakarsanız Virzì'nin tutturduğu apolitik söylem bile "Gördüğüm En Güzel Kadın"ın tipik bir popüler İtalyan filmi olduğunun en bariz kanıtı. Dolayısıyla Virzì'nin filmi samimiyetiyle ve akıcılığıyla izleyenleri kendine bağlayan türünün başarılı örneklerinden biri.