Senaryosu, hikâyesini de Peter Morgan ile birlikte yazan Anthony McCarten’a ait olan “Bohemian Rhapsody”, yönetmen koltuğunda Bryan Singer’ın oturduğu biyografik ve otobiyografik ögeler de taşıyan müzikal bir drama…
55 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve prömiyeri, 23 Ekim 2018’de The SSE (Wembley) Arena da yapıldıktan sonra 2 Kasım 2018 tarihinde vizyona giren filmin gişe hasılatı, 21 Ocak 2019 itibarıyla 802,5 milyon dolar…
Şu ana kadar 2 Golden Globes ödülü alıp, 5 kategoride Academy, 7 kategoride de BAFTA ödülüne aday olan bu filmin, 8.3/10 (196.068 oy) ve 4.4/5 (17.265 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 6.1/10 (341 yorum) ve 49/100 (50 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamalarının ortaya koyduğu tablo oldukça ilginç…
Zira ilk değerlendirmemizi, bu sonuçları dikkate alarak yapacak olursak; karşımızdakinin, sıradan sinema izleyicisi ile profesyonel film eleştirmenlerini beğeni konusunda karpuz gibi ortadan ikiye bölen bir film olduğu yargısına varabiliriz…
O nedenle gelin isterseniz, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bu filmi bir de biz mercek altına alarak incelemeye ve ardından da puanlamaya çalışalım…
Ancak oyunculara ve özellikle de herkesin ayılıp bayıldığı Rami Malek’e geçmeden filmde anlatılan hikâyeye ilişkin birkaç şey söyleyelim…
Bunun için de ilk olarak filmin senaristi Anthony McCarten’ın 17 Kasım 2018 tarihli New Zealand Listener’da yayınlanan bir söyleşi de, “Brian (May) ve Roger (Taylor), burada bir belgesel değil de bir film yaptığımızı anladılar ve o yüzden de dramatik bir etki yaratmak için bazı olayların tarihsel sıralamasını değiştirmemize izin verdiler” dediği bilgisini paylaşalım…
Bu bir…
Freddy gerçekte, (kadın arkadaşı) Mary Austin (Lucy Boynton) ile gruba katıldığı ilk gece tanışmadığı gibi (erkek arkadaşı) Jim Hutton’da (Aaron McCusker) kesinlikle filmde anlatıldığı şekilde onun evindeki bir partide hizmetçi / garson olarak çalışmamıştı…
Savoy Hotel’de kuaförlük yapan Jim Hutton ile Freddy Mercury ilk kez bir gece kulübünde karşılaşmışlardı…
Bu da iki olsun…
Üçüncü ve son (daha varda uzatmamak için son dedik) olarak da…
Freddy Mercury’nin bizzat kendisi, HIV virüsü taşıdığını filmde anlatıldığı şekilde 1985’deki “Live Aid” konseri öncesinde değil de 1986 – 1987 yılları arasındaki bir tarihte öğrenmiş, grubun diğer üyeleri de 1989’a kadar bu hastalığın farkına varamamışlardı…
Şimdi gelelim filmin kendisine ve Rami Malek’in performansına…
Evet, iyi oynamış…
Oynarken de, Freddy’nin seslendirdiği şarkılara güzel ayak uydurmuş…
Ancak, müzikleriyle King Crimson, CCR, ELP, Moody Blues, Deep Purple, Led Zeppelin, The Who, Yes, Pink Floyd, Jethro Tull, Santana, Black Sabbath ve Uriah Heep gibi efsane toplulukları dinlerken tanıştığımız ve neredeyse bütün albümlerini babamızdan aldığımız harçlıklar ile vinyl 33’lük LP plak olarak arşivime kattığımız Queen ve Freddy Mercury kesinlikle bu değildi…
Peki, neydi?
Bunu anlayabilmek için, özellikle de Rami Malek’in filmdeki sahne performansına bayılanların, öncelikle içinde filmdeki “Live Aid” konseri mizanseninde de icra edilen “Bohemian Rhapsody”, “Radio Gaga” ve “Hammer To Fall” gibi parçalarında yer aldığı “Queen: Rock Montreal & Live Aid” (2007) ile “Queen Hungarian Rhapsody - Live in Budapest '86” (2012) konserlerinin kayıtlarını dikkatle izlemelerini öneririz…
Elbette bulabilirseniz Queen’in diğer konser kayıtlarını da izleyin…
Fakat bilhassa bu iki konserde (aslında tabii ki Londra, Montreal ve Budapeşte olmak üzere üç) ısrarcı olmamızın en önemli nedeni, bu konserlerin görüntülerinin 1080p formatında ve kolaylıkla temin edile biliniyor olmasından dolayı…
Eğer Queen’in bu ve buna benzer konser kayıtlarını filmden önce izlemiş olsaydınız, Freddy'nin piyanosunun üstündeki Heineken bira şişesini ve piyano başındaki sahne mikrofonu alışverişlerini önceden görmüş ve biliyor olduğunuz için bu filmin öyle çok da ayılıp ayılıp bayılınılacak bir şey olmadığını hemen fark edecektiniz zaten…
Nasıl mı?
İzleyin, göreceksiniz…
Bütün bu yazdıklarımızdan sonra, kimilerinin; “Ne yani şimdi sen, gişeye 800 küsur milyon dolar gömenlerle bu filme bir çuval dolusu ödül verenlerden daha mı iyi biliyorsun bu işleri?” dediklerini duyar gibi oluyoruz…
Elbette ki, hayır…
Biz hiçbir zaman her şeyin en iyisini bildiğimizi iddia etmedik…
Bu filmi de, yine her zamanki gibi kendi dağarcığımızdaki bilgiler ile harmanlayarak yorumlamaya çalıştık…
Bunu da sırf, bu filmi Freddy Mercury’nin gerçek yaşam öyküsü zannedenler ile filmdeki sahne şovlarını gerçek Queen konserlerinden bihaber bir biçimde baygınlık geçirerek izleyen kitleyi uyarmak (ve uyudukları derin uykudan uyandırmak) amacıyla yaptık…
Umarız bir gün, tek derdi (bu filmde olduğu gibi hikâyesi ve senaryosu ciddi yanlışlarla dolu olup) Freddy’i sömürerek sırtından çuvallar dolusu para kazanmak değil de, yaşanan olayları gerçekte yaşandığı gibi anlatmak isteyen biri de çıkar da, biz de adam gibi bir Freddy Mercury biyografisi izleriz…
Sonuç olarak, 134 dakikalık süresine rağmen sıkılmadan izlediğimiz bu film için puanımız 3 önerimiz ise, bol kepçe puan ve yorumların gazı nedeniyle büyük beklentilere girmeden “bir şans verip izleyin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 24 Ocak 2019 günü saat 01.14’de yazılarak paylaşılmıştır...
Halbuki 72. BAFTA Ödülleri 10 Şubat 2019, 91. Academy Ödüllerini kazananlar ise, 24 Şubat 2019 akşamı belirlenmiştir...
Lütfen bu bilgileri dikkate alarak okuyunuz yorumumuzu...