Hesabım
    Bohemian Rhapsody
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Bohemian Rhapsody

    Şov devam ediyor..

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Queen, rock tarihinde o kadar güçlü, Freddy Mercury o kadar değerli bir sanatçı ve şarkıcı ki, bu enerjinin kopyası bile Bohemian Rhapsody gibi tipik ve müzik biyografilerinin klişeleri ile dolu bir filmi organik bir biçimde yer yer etkileyici kılabiliyor. Küçük anlara ve detaylara odaklandığımızda işe yarayan, amacına ulaşan noktalar var. Fakat bir iki geri adım atıp bütün yapıya bakıldığında daha önce bu tür filmlerde bin defa gördüğümüz hikaye yapısı ve formül, Queen ve Mercury’nin efsanesini fos kılıyor.

    Filmin bariz kozu Rami Malek’in Mercury’i canlandırırken geçirdiği metamorfoz. Malek’e verilen rol kolay değildi. Mercury’nin halka açık olan kişiliği canlı, enerjik ve muazzam sesini karizması ile kullanan biri olarak gösteriyordu. Fakat diğer yandan kişisel tarafı melankolik ve içine kapalı, kırılgan bir ruh olanak biliniyordu. Bu iki ayrı modu aynı karakter içinde inandırıcı bir biçimde kurabilmek için, bir aktörün beynini resmen ikiye bölmesi lazım ki, Malek muazzam bir biçimde oturuyor role. Bunun ötesinde Malek, Mercury’nin seyircisi ile kişisel bir bağ kurabilmek için gösterdiği neredeyse doğaüstü hırsını, ruhunun derinliğindeki ölümsüz sanatçı kişiliğini de yakalıyor.

    Ama ne yazık ki etrafını saran film bu performansın enerjisi ile yarışamıyor. Rock tarihini değiştiren efsanevi Bohemian Rhapsody şarkısının overdubları (bir kanal kayıt yöntemi. her kanala ayrı ayrı çalınıp, daha sonra bu kaydın mikslenmesi) Queen’in diğer elemanları tarafından kaydedilirken Malek’in Mercury’si bağırıyor ‘Daha çok tutku! Daha çok his!’ diye. Sanki bu sözler hikayenin içindeki karakterlere değil de, Malek tarafından filmin kendisine gidiyor.

    Queen’in herhangi bir rock formülüne sıkışmaktan kaçındığı yaratıcı ruhu, bazı ilginç anlar yakalıyor, özellikle grubun hayranları için. Bohemian Rhapsody şarkısındaki minik bir sürü elementin nasıl bu beş dakikalık rock canavarına dönüştüğünü gösteren montaj mesela. Grubun seyirciyle ruhsal bir bağ kurmak için giriştikleri yaratıcılık, We Will Rock You’nun nasıl oluştuğunu da gösteriyor. Yine de bu tür sahnelerin bazıları hayranlara biraz fazla tenezzül ediyor. Mesela bir sahnede basçı John Deacon (Joseph Mazello) yeni bir bassline üzerinde çalışıyor. Queen’in bassline’ı en ünlü olan şarkısını bu anda tahmin etmemek zor. Bu yüzden bazı sahneler fanlarla ‘Bak, bak ne çalacak!’ diye dalga geçiyor resmen.

    2007’nin değeri hala anlaşılmayan müzik biyografisi parodisi Walk Hard, bu tarz filmlerin klişe hikaye yapısını muazzam bir biçimde tiye almasından sonra Bohemian Rhapsody’nin bu yapıyı ciddi bir biçimde adımı adımına takip etmesi ister istemez güldürüyor biraz. Her anı gelmeden önce tahmin edilebilen yapı beklediğimiz biçimde sunuluyor: Mercury’nin yeteneğine kimse inanmaz, grup kurulur, albüm çıkarır, tura giderken popülerliği yükselik montajı yapılır (Bu sefer bir değil, iki tane ‘Bak kaç tane şehre gitmişler, çalmışlar’ montajı var), megastarlık, bu megastarlığın getirdiği partiler, uyuşturucular, ‘Ne yapacağım, arkadaşım kalmadı, kimse beni sevmiyor’ modları, ve sonunda muazzam bir geri geliş ile mutlu son.

    Bu muazzam geri geliş tabi ki Queen’in yıllar boyunca ayrıldıktan sonra 1985’in Live Aıd konserinde verdiği unutulmaz performans. Film, bu yirmi dakikalık performansı neredeyse baştan sona yeniden yaratarak seyircinin ilgisi ile kumar oynuyor. Bir yandan seyirci, niye evde Youtube’da gerçeğini izleyebileceği bir performansı sinemada aktörlerle izlediğini sorabilir tabi. Fakat bence bu kumar işe yarıyor, en azından Queen hayranları için, çünkü zamanın kameralarının yakalayamadığı detayları, stadyumun büyüklüğünü, seyircinin coşkusunu, vs... yakalayarak alternatif bir yaklaşım sunuyor konu bu performans olduğunda.

    Senaryonun Mercury’nin gay kişiliğini biraz arka plana atıp Mary Austin (Lucy Boynton) ile ilişkisine odaklanması, LGBTIQ kitlesini hayal kırıklığına uğratabilir. Bazı oyuncu seçimleri ise çok bariz. Mesela Mike Myers’in canlandırdığı yapımcının hiç bir gencin arabasında Bohemian Rhapsody’i koyup headbang etmeyeceğini söylemesi. Myers’in en ünlü anlarından biri tabi ki Wayne’s World’de arabada Bohemian Rhapsody’e headbang yapması. Myers’ın sırf bu bariz ironi için bu role seçildiği o kadar ortada ki. Queen hayranı olmayanlara fazla seslenmiyor Bohemian Rhapsody. Hayranlar için de hemen hemen yeteri kadar ilginç anlar var, ama bir şaheser beklenmemesi lazım.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top