Oyunculuktan gelen ve özellikle önceki filmi Father Of My Children ile dikkatleri çeken genç kadın yönetmen Mia Hansen-Løve, üçüncü yönetmenlik denemesinde yıllara yayılmış bir aşk ve ayrılık öyküsü anlatıyor. Problemli aşkları ve ilişkileri perdeye aktarmakla ilgileniyor belli ki yönetmen. Geçtiğimiz günlerde !f İstanbul'da da gösterilen yeni filmi Elveda İlk Aşk (Un amour de jeunesse) (orijinal adı, Bir Gençlik Aşkı anlamına geliyor) tematik olarak önceki işlerinden çok da uzak değil.
1999 Şubat'ında birlikteliklerine ilk şahit olduğumuzda, Camille 15 yaşında bir genç kız, Sullivan ise ondan iki üç yaş büyük bir delikanlı. Tam cicim aylarında dahil oluyoruz onların öyküsüne. Temelinde, özellikle erkek tarafı açısından cinselliğe dayalı bir ilişki bu. Camille ise hem ilk aşkıyla cinselliği keşfediyor hem de ona tek taraflı olarak fazlasıyla bağlanıyor.
Bir bakıma, yarım saatlik ilk perdenin sonunda bu ilişkinin sona erişiyle ilerlemeye başlıyor film. Sullivan'ın arkadaşlarıyla çıkacağı Güney Amerika turunu filmin başlarında öğreniyoruz zaten. Camille, ilk aşkını bekliyor uzun süre ama mektuplar giderek seyrelip diyalog nihayetinde kopuyor. Bu dönemde intihara bile kalkışan Camille'in hayatına yeni bir erkeği sokabilmesi ise ancak birkaç sene sonra oluyor. Kendinden yaşça çok büyük olan üniversite hocası Lorenz ile ilişkisi, ayakları daha yere bassa da aynı heyecanı taşımaktan uzak. Hatta daha çok bir hayranlıktan besleniyor belki. Dolayısıyla günün birinde Sullivan karşısına çıktığında, Camille'in aşkı ve umudu yeniden alevleniyor.
Gerçekten unutulmaz ilk aşk öyküleri izletti Fransız sineması bugüne kadar bize. Benim için en özeli olan Cherbourg Şemsiyeleri (Les Parapluies de Cherbourg), savaş yüzünden yıllarca ayrı kalan ve iletişimleri kopan bir genç çifti anlatır mesela. Birlikte kurdukları hayalleri başkalarıyla gerçekleştirirler nihayetinde, yıllar sonra yeniden karşılaştıklarındaysa artık çok geçtir. O aşka da, tutkuya da ve sonrasında çekilen acıya da nasıl inandırır bizi Jacques Demy!
Mia Hansen-Løve'ün filmi, belki bir gerçekçilik yaratma kaygısından, benzeri duyguların hiçbirine sokamıyor bizi. Amacı da o değil, tamam, anlıyorum. Sullivan karakteri, yeniden karşılaştıklarında bile seksten daha fazlasını bekliyormuş gibi davranmıyor. Daha ziyade ne istediğini bilmeyen, bencil ve kendisini hak etmeyen bir erkek için cefa çeken Camille'in öyküsü bu. Ancak yine de biraz duygusal derinlik bekliyoruz. Kuru, soğuk, düz bir film karşımızdaki. Bol kestirmelerle ilerleyen ekonomik anlatımı ve akıcı mizansen duygusuna rağmen, pek umursamayı başaramıyor insan hiçbir şeyi.
Jacques Audiard filmlerinden tanıdığımız görüntü yönetmeni Stéphane Fontaine'in özenli çalışması, filmin en önemli artısı. Yönetmenin en azından sinema dilinde bir gerçeklik hissi ve akıcılık yaratmayı başarmasına katkısı büyük. Sanat yönetiminden kostümlere ve müziklere kadar filmin işçiliğinin gayet özenli olduğunu söyleyebiliriz hatta. Ancak Elveda İlk Aşk'ın akılda kalıcı ve duygusal açıdan etkili bir film olmasına yetmiyor bütün bunlar. İlk aşkı ve acısını anlatan bir filmden bunları beklemekte herhalde haksız sayılmayız, öyle değil mi?
Twitter: aliercivan