Gnein Karanlnda
Yazar: Murat Tolga ŞenAvukatlarla, davalarla dolu mahkeme salonlarında geçen filmleri bir meydan okuyuş gibi algılayıp ilgiyle izlerim. "Mahkeme filmleri" diye adlandırabileceğimiz bu alt türün zirvesi bana göre hala müthiş bir Spencer Tracy performansıyla şahlanan Rüzgara Karşı / Inherit the Wind'dır. Türün son örneği olan ve bir çoksatan romandan sinemalaştırılan Güneşin Karanlığında bu hafta sinemalarımızda...
Mick Haller (Matthew McConaughey) karizmatik ve yakışıklı bir ceza avukatıdır. Los Angeles'ta Lincoln marka arabasını ofisi olarak kullanmasıyla ünlüdür. Kariyeri boyunca genellikle önemsiz suçlar işlemiş suçluları savunmuştur. Ancak birden bire önüne hayatının fırsatı çıkar; Bir Beverly Hills playboyu cinayetle suçlanmaktadır ve kendisini savunması için Mick'i tutmak istemektedir. Mick kapandaki kolay yeme aldanarak davayı üstlenir ve başına neler, neler gelir!
Güneşin Karanlığında, işi tamamen çizgi roman uyarlamalarına ya da 80'lerin korku filmlerinin yeniden çevrimlerine dökmüş Hollywood'dan geldiği için biraz şaşırtıcı bir film aslında... Sanki 2000'lerin başında bu filmi çekmişler de vizyona sokmayı unutmuşlar. İyice kolaya alıştırılan, beyni özel efektler ve hızlı kamera oyunları ile doldurulan seyircinin, zorlu bir dava sürecini aktaran böyle zeki bir hikayeye vereceği tepkiyi çok merak ediyorum. Güneşin Karanlığında, 30 yaş ve daha üstü insanların hala sinemaya gittiği umuduyla yapılmış gibi duruyor.
Bir yandan da düşünmeden edemiyorum. Bu türden avukatlı, mahkemeli filmlerde sürekli işlenen "vicdan muhasebesi" kavramının gerçek yaşamdaki karşılığı nedir? İyice tükenmiş bir adalet sisteminin, para kazanmak için çürüyen savunucuları olan avukatları temize çıkarmak, onların eninde sonunda doğru tarttığını aktaran bu türden "rahatlatan" filmler çekmek kimin işine gelir? Mick Haller gibi bir anti-kahramana odaklanarak anlatılan bu türden hikayelerin aslında kuzuların sessizliğini devam ettirmeye çalışan enstürmanlar olarak da görmek olası...
Kafamızın içindeki paranoyak düşüncelerden çıkıp tekrar filmin sinema olma haliyle ilgilenirsek; Güneşin Karanlığında, tam bir ince zanaat örneği... Uyarlandığı romanın tekinsiz ilerleyen ve finalde büyük bir rahatlama sağlayan dokusunu peliküle aktarmayı başarabilmiş ustaca yönetilmiş, oynanmış ve kurgulanmış bir film.Özellikle mekan duygusu, tüm roman uyarlamalarında olduğu gibi, çok başarılı. Başka bir Los Angeles izliyorsunuz bu filmde. Yıllar sonra saygıyla hatırlanacak, kült mertebesine ulaşacak türden bir önem barındırmıyor ama geçmişinde bir sürü kısa filmden fazlası olmayan yönetmen Brad Furman için iyi bir çıkış.
Başroldeki Matthew McConaughey bir yana, şahsım adına perdede izlemekten en çok hoşlandığım kadın olan Marisa Tomei'nin oynadığı bir filmi izleme ve yazma fırsatını kaçıramazdım. Bir "Mature"ın tüm çekiciliğine sahip Tomei' ye eşlik eden McConaughey fazla bakımlı kalsa da hayat verdiği avukat karakterinin de tüm gerekliliklerine sahip bir aktör; Yakışıklı, bakımlı, güvenilmez ve işini bilir... Yüzündeki, en azından filmlerde gördüğümüz, avukatlara ait sahtekar ve değişken gülümseme ile tüm bir filmi götürüyor.
Zekice yazılmış ve filme çekilmiş, moral verme gücüne sahip bir film izlemek istiyorsanız, Güneşin Karanlığında çok doğru bir seçim olacaktır. Biz sinema yazarlarına da Hollywood'un elinde hala hikaye anlatabilme yetisinin bulunduğu umudunu aşılayan bir film oldu. Bilet için harcadığınız paranın hakkını veriyor, sinemada izleyin.
Twitter: murattolga / murattolga@gmail.com