Hesabım
    Denizden Gelen
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Denizden Gelen

    Denizden Gelen

    Yazar: Murat Özer

    Sanıyoruz ki Nesli Çölgeçen'i "Züğürt Ağa"yla hatırlamaya devam etmek en doğrusu olacak. Hele ki son filmi "Denizden Gelen"i görünce bu fikrimiz daha da pekişti.

    Filmin hikâyesi, pek de bu fikri destekler nitelikte değil aslında. Üçüncü dünya ülkelerinden kopup kaçak yollarla Avrupa'ya girmeye çalışan insanların dramı anlatılıyor filmde. Bunlardan birinin, küçük bir çocuğun Türkiye'de sıkışıp kalması ve eski bir polisin (ki bu polis de günahlarıyla var) yardımıyla bu durumdan kurtulmaya çalışmasını izliyoruz hikâyede...

    Dediğimiz gibi, hikâyeye bakınca "neden bu filmi 'kötü' olarak değerlendiriyorsunuz?" sorusuyla başbaşa kalmak kaçınılmaz. Zira bugünün dünyasındaki temel sorunlardan birine parmak basıyor ve 'ulvî' bir amacın peşine takılıyor Nesli Çölgeçen. Ancak çıkış noktasını inkar eden bir yapıyla yoluna devam ediyor, ki temel itirazımız da bu noktada devreye giriyor.

    Hikâyenin merkezine bir çocuğu koyarak kendini garantiye alma sevdasındaki film, ne yazık ki bunu 'olumlu' bir sonuca doğru ivmelendiremiyor ve yönetmenlik anlamında son derece zayıf hamlelerle yoluna devam etmeyi seçiyor. Örneğin çocuk dışındaki karakterlerin 'yardım etme' isteklerine inanmak mümkün olmuyor bizim için. Her biri, ortada bir çocuk var ve onu koruyup kollamak gerek diye düşünüyor ama işin evrensel boyutuna dair herhangi bir motivasyonla hareket etmiyorlar. Bir tür 'bilinçlenme'nin sonucu olması gereken bu durum, tam tersi istikamette bir rotayı takip ediyor ve sıfır inandırıcılığın tarifine dönüşüyor.

    Geçen yıl Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin açılış filmi olarak gösterilen "Hoş Geldiniz"i (Welcome) hatırladık Denizden Gelen'i izlerken. Oradaki sağlam motivasyondan eser yoktu burada, oradaki hikâyeyle bütünleşen yönetmenlik anlayışının yerini bir 'boşluk' duygusu almıştı burada, oradaki oyunculuk becerisinin yerini karakterlerine inanmayan oyuncular almıştı burada... Her iki film de 'kaçak göçmen' meselesine 'farklı' bir bakış getirme niyetindeydi, ama "Hoş Geldiniz"deki tutarlı yol haritasının yerini 'nereye gittiğini bilmeyen' bir kılavuz alıyordu Denizden Gelen'de. Kısacası, avuçlarımızın içine kadar gelen fırsatları tepmeye devam ettiğimizi kanıtlayan bir performans söz konusuydu Nesli Çölgeçen'in filminde.

    Minik birkaç 'güzel' an, ufak tefek birkaç oyunculuk hamlesi ve Nesli Çölgeçen'in ismi dışında herhangi bir 'umut ışığı' yoktu bu filmde. "Sonbahar"da Özcan Alper'in mükemmel kullandığı Onur Saylak da Çölgeçen'in ellerinde bir karakterden ziyade bir 'tip'e dönüşmüştü. Aynı şey Ahu Türkpençe için de söz konusu, zira onu "Dinle Neyden"de izlemiş ve karaktere hizmet eden oyunculuğunu beğenmiştik. Ama burada onun karakterinin (hemşire) ne eski polise olan yakınlığının ipuçlarını alabildik, ne de küçük çocuğa olan 'korumacı' reflekslerinin köklerini. İşin özü, bize bir an olsun bile 'inanma' fırsatı tanımadı oyuncular.

    Denizden Gelen, Türkiye sinemasının 'kaçırılmış fırsatlar' listesindeki anlı şanlı yerini alacak bir çalışma sonuçta. Nesli Çölgeçen de sonsuza kadar "Züğürt Ağa"yla hatırlamak istediğimiz bir yönetmen olarak kalacak belli ki...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top