Kötü bir taklit olmaktan öteye gidemeyen bir film...
Yazar: Orkan ŞancıMichael Haneke'nin 1997 tarihli Ölümcül Oyunlar (Funny Games) filmini izleyen her hangi biri, bir daha benzerine rastlayamayacağını düşündüğü bir tecrübe yaşar. Filmlerini seyircisine yönelik birer psiko-seans gibi kurgulayan sinema devi Haneke, yıllar sonra aynı öyküyü ABD'ye taşıyıp aynı filmi yeniden çektiğinde de durum farklı olmadı. Orijinalini aratsa da, "güven dolu yuva"larında şiddete uğrayan, taciz edilen "aynı aile"ydi. Haneke'nin harekete geçirdiği bilinçaltındaki kaşınmış travmalar da.
Film çekmek isteyenlere ustaların ilk sorduğu şu: "Bir derdin var mı, varsa ne?". Yani derler ki "neyi anlatmak istiyorsun önce ona karar ver, sonra onu anlatmanın kendince doğru yollarını keşfet".
Karşımızdaki filmi nasıl anlatsak ki? Yüksek teknolojiye sahip evlerinde saldırıya uğrayan Amerikalı bir aile var. Soyguncu çetesi eve bir şekilde girmeyi başarıyor ve aileye sadist duygularla işkence etmeye başlıyor. Buraya kadar, tamam. Haneke klasiğine farklı bakış atan, hikayeyi yeniden yorumlayan, hatta haddini aşıp psikolojik alt metinler yaratan bir filmle karşılaşacağınızı düşünebilirsiniz. Hatta başrolde ikisi de Oscar sahibi oyuncuların bulunması sizi daha da umutlandırabilir. Acele etmeyin.
Zenginlik ve huzur(?) içinde yaşayan Miller ailesine misafir oluyoruz. Kyle Miller büyük paralarla oynayan bir elmas tüccarı. Eşi Sarah, insanlardan kopuk halde böyle uzakta bir malikanede neden oturduklarına bir türlü anlam veremeyen "umutsuz ev kadını". Her ergenden bir şey bulabileceğiniz kızları Avery ile birlikte çekirdek aile. Sorunlar evrensel gibi. Kyle işkolikliği yüzünden karısını ihmal eder, kızları gençlik heyecanıyla çılgın partilerde çok eğleneceğini zanneder. Derken kapı çalar, gerilim başlar.
Joel Schumacher çektiği gerçekten çok kötü iki Batman filmini saymazsak geçmişte A Time To Kill (1996), "Telefon Kulübesi (Phone Booth) (2002), Operadaki Hayalet (Andrew Lloyd Webber's The phantom of the opera) (2004) gibi vasat-üstü işlere imza atmış bir isim. Yakın Tehdit (Trespass)'e geldiğimizdeyse ilk söylenecek olan şu: Schumacher her şeyi yanlış anlamış! "Funny Games" benzeri bir film çekmek için karakterler gibi seyircinin de işkence çekmesi gerektiğini düşünen bir zihniyetin ürünü bu film. Nicolas Cage ve Nicole Kidman da, sağolsunlar, seyircinin çektiği acıyı her sahnede artırmaya yemin etmiş gibi. Tamam, kariyeriniz hızla düşüşe geçmiş olabilir. Soyadı Cage olanın bundan önceki son iyi filmi 2005'te (Savaş Tanrısı (Lord of War) kalmış olabilir. Soyadı Kidman olanın yüzündeki sayısız ameliyatın izi daha yeni sönmüş olabilir. Ama bu kadarı da olmaz ki.
Miller ailesinin başına gelenleri izlerken, ortalıkta edilen onca büyük lafa ve çekilen silaha rağmen bir gerilimden söz etmek mümkün değil. Konu elmas ama ne bir elmas ışıltısı ne de bir zeka pırıltısı var. Sonu tahmin edilebilir o kadar çok sekans ve o kadar çok klişe espri peşpeşe sıralanıyor ki, bu filmi, "Funny Games'i çekmeye çalışırlarken başlarına gelenler" konulu bir gençlik komedisi gibi de izleyebilirsiniz.
Lafı hiç bu kadar uzatmayıp bu filme gitmeme nedenini daha kısa yollardan edinmek de mümkün elbette. Yapım 2011 tarihli ve IMDB notu 5.2.. Bu da yetmezse ilk kez bir filmde biraraya gelen Cage-Kidman ikilisinin afişteki pozuna bakabilirsiniz.
twitter: orkansanci