BU BAŞYAPITA BU KİLOMETRETAŞINA SİNEMA DÜNYASINDA VERİLEBİLECEK PUAN HENÜZ YOK ÖLMEDEN EVVEL İZLENECEK TEK FİLM
Samimi söylüyorum bu zamanda bile böyle filmler yapılmıyor!efektleri mükemmel filmler neredeyse hergün çıkıyor ama böyle özgün,mizah duygusu yüksek ve izlendiğinde anında pozitif olmanı sağlayacak filmler çıkmıyor ne yazık ki!işte buda kuşkusuz Charles Chaplin sayesinde,onun sadece filmlerinde değil normal hayatında da iyi bir insan ve duyarlı oyuncu olduğu düşünüyorum,hiç düşünmeden izleyin hatta canınız sıkkınken,arşivimde mevcut özellikle bazı yerlerine sık sık baktığım ve güldüğüm Charles Chaplin filmlerinden sadece biri..
Charlie Chaplin’in ne denli büyük bir usta olduğunu anlatmaya gerek yok. Sessiz sinemanın en ünlü ustası, sadece eğlenceli filmler çekmekle kalmadı; sinemaya toplumcu bakış açısını iyice aşıladı. Bakıldığında, 80 yılı ilk günkü etkisini yaşatarak devirmek her yiğidin harcı değil. Bunu başarabilecek bir isim varsa, o da Charlie Chaplin’dir. Modern Times – Modern Zamanlar, tam 80 yıl önce bugün ilk defa sinemaseverlerin beğenisine sunuldu. Büyük Buhran sırasında beyazperdede boy gösteren Modern Zamanlar, sert bir sistem eleştirisi olmasının yanı sıra, döneminin sosyal hayatına farklı pencerelerden bakmaya çalışan geniş bir çerçeveye de sahip.
Mesainin başladığını duyuran düdüğün çalınmasıyla açılan Modern Zamanlar, ilk sahnesiyle ne denli sert ifadelere sahip olduğunu belli ediyordu. Bir koyun sürüsünün ilerleyişini gördükten sonra, sürünün yerini metrodan çıkan mavi yakalılar alıyor. Fabrikadaki işlerine yetişmeye çalışan koca bir koyun sürüsü olarak resmedilen mavi yakalıların, nasıl birer sistem kölesi haline geldikleri ise Chaplin’in canlandırdığı işçinin özelinde anlatılıyor. George Orwell’ın 1984 romanının basılmasından 13 yıl önce izleyici karşısına çıkan Modern Zamanlar, Orwell’a ilham kaynağı olabilecek bir fabrika tasviri yapıyor. Her bir köşesi kameralarla didik didik izlenen ve işçilerin her hareketine müdahale edilen bu fabrikada çalışan işçiler, sistem içerisindeki önemlerinin henüz farkında değillerdir. Sistemi asıl ayakta tutan çarkların mavi yakalılar olduğunu ise Chaplin, filmin en ikonikleşmiş sahnesiyle anlatır. Bu sahne bir kaza gibi görünür ama aslında öğle yemeklerinde bile üretime ara verilmemesi için otomatik beslenme makinesi deneten şirket yöneticisinin hızlı üretim hırsı sebebiyle gerçekleşir. Caplin’in canlandırdığı İşçi, kaldıramayacağı aşırı iş yükünün altında ezilir ama yine de fabrikayı iyice delirmeden terk edemez.
İşçinin fabrikayı terketmesinden önce hala parçası olduğu sistemin bütün düzenini içeriden alt üst etmesi ve bunu durdurmaya kimsenin gücünün yetmemesi Büyük Buhran’ın küçük bir temsili olarak göze çarpıyor. Makro açıdan bakıldığında, sistemin açıklarını büyük bir hırsla kullanan yine sistemin kendisi olmuş ve sonucunda Amerika’nın gördüğü en büyük ekonomik kriz patlak vermiştir; ortada işleyen bir ekonomik sistem kalmamıştır. İşçi, sistemi çökertip fabrikadan dışarı çıktığında hala yaşadıklarının etkisindedir ve bu durum sokağı da bu eksende etkilemeye başlar. Filmin devamında işsizlik ve açlık sıkıntısına yer verir Chaplin. İşçinin, hak mücadelesi veren işçilerin önünde yürüyüşe başlaması ve devamında gelen polis müdahalesi, kanunla karşı karşıya gelmemizi sağlar. Hapse düşen İşçimiz, dışarıda maruz kaldığı sistemin tektipleştirme taktikleriyle yeniden karşılaşır. Hapishane bölümünün en çarpıcı kısmı ise, uyuşturucunun etkisindeyken kanun adamlarıyla empati kurması ve onlara yardımcı olmasıdır. Hapiste geçirdiği zaman boyunca dışarıda yaşayacağı hayattan daha rahat yaşayan İşçi’nin özgür kalmak istememesi de işsizlik ve açlık boyutunun ölçümü için rehber niteliği taşıyor.
Filmin devamında Chaplin penceresini daha sosyal bir çevreye taşıyor. Çaresizliğini, ailesinin mutluluğundan destek alarak aşmaya çalışan bir sokak kızına çeviriyor kamerasını. Babasının ölümünün ardından sosyal hizmetlerden kaçan bu kızın hikayesi Jean Valjean’in öyküsü ile oldukça benzerlik taşıyor. Tıpkı Victor Hugo’nun anlattığı gibi, çaldığı bir ekmek yüzünden polisler tarafından tutuklanmak üzere aranıyor. Sistem, filmin başında sermaye olarak karşımıza çıkmışken filmin devamında onun rolünü devlet ve kolluk kuvvetleri üstleniyor. İşçi ve onunla karşılaşıp beraber polisten kaçan Sokak Kızı, nihayetinde Amerikan Rüyası’nı düşlemeye başlıyor. Fakat, bu rüyayı gerçekleştirmek ise o kadar kolay olmuyor.
Bir alışveriş merkezinde gece bekçisi olarak iş bulan ve artık Sokak Kızı’yla birlikte yaşamaya başlayan İşçi’nin, alışveriş merkezinde vakit geçirdiği kısımlar, Chaplin’in tüketimi sembolize etme yöntemi olarak yorumlanabilir. Bu sahneler sayesinde, üretimden tüketim kısmına geçen Chaplin, borç tehlikesini sürekli kıyısında dolaşılan büyük bir uçuruma benzetir. Bu sahnelerde ekrandan hiç kaybolmayan “Tehlike” uyarısı ve alışveriş merkezinin ortasındaki boşluğun hiçbir korkulukla çevrilmemesi bu yorumu destekleyen ayrıntılar olarak gösterilebilir. Gece vakti alışveriş merkezine giren hırsızların “Biz hırsız değiliz, açız.” cümlesi de Amerikan Rüyası’nın gerçeklikten ne kadar uzak olduğunun bir göstergesidir. İşçi, işini düzgün yapmadığı için tekrar tutuklanır. Devlet, film içerisinde her saniyede düşman olarak belirmeye devam eder. İşçi, tekrar özgürlüğüne kavuştuğunda ise Sokak Kızı ev bulduğu müjdesini verir ona. Amerikan Rüyası’na bir adım yaklaşılmıştır. Artık bir düş olmaktan çıksa da hala çok uzaktadır bu rüya. Ancak gazetede çıkan bir haberde fabrikaların yeniden açıldığını öğrenmek, bir umut olur yeniden.
Charlie Chaplin sineması, zamansal olarak stabil değildir. Olaylar arasında geçen zaman fazlasıyla yapmacık durabilir ama, bu durum filmin mizahi jargonuyla paraleldir. Modern Zamanlar’da İşçi tekrar fabrikada işe girdiğinde, aynı gün işçiler greve giderler. Siyasi ve ekonomik atmosferin ne kadar değişken ve dengesiz olduğunun naif bir anlatımıdır bu.
Modern Zamanlar, eğlence sektörünün gelişmesini takiben odaklandığı sınıfı tekrar değiştirir. Üst tabaka insanların eğlence anlayışını ve kriz ortamında dahi bir şekilde var olan üst sınıf eğlence sektörünü bir dans sahnesiyle eleştirir Chaplin. Tamamen uydurma sözlerle şarkı söylerken, aslında olan biteni anlamayan izleyiciler tarafından alkış yağmuruna tutulur. Neyi alkışladığını bilmeyen ve umursamayan bu rahat insanların dünyasına bakış atar. Ayrıca, film boyunca üstünde durulan açlık ve işsizlik konularına da üst tabakanın açısından bakan Chaplin, ne kadar farklı sıkıntıların var olduğuna dikkat çeker.
Otoritenin, iktidarın haklı ya da haksız olarak peşine düştüğü hiçbir vakanın peşini bırakmadığını fazlasıyla vurgulayan Modern Zamanlar, çökmüş bir ekonomik düzenin çırpınışlarını net biçimde göz önüne seren bir klasik. Charlie Chaplin’in karakteristik performansına çok başarılı bir şekilde eşlik eden Paulette Goddarg’ın performansı da filmi besliyor. Chaplin’in sözünü sakınmayan tavrı, bir sinemacı olarak sahip olduğu tecrübeyle birleşince ortaya Modern Zamanlar gibi bir başyapıt çıkıyor.