Eğlenceyse eğlence
Yazar: Ali ErcivanVay be! Shyamalan’ın “found footage” filmlerine kadar geldiğini görmek de varmış demek!
1999 yılında ikinci filmi Altıncı His (The Sixth Sense) ile dünya çapında olağanüstü büyük bir başarı elde eden ve Oscar’a bile aday gösterilen M. Night Shyamalan, Ölümsüz ve İşaretler filmleriyle resmen dünyanın zirvesindeydi! Bugün hala seyir zevki veren bu işler, Hollywood’un korku / gerilim türünde çok önemli bir usta kazandığına işaret ediyordu. Peki, sonra ne oldu? Shyamalan’ın seyirci ve eleştirmenler nezdindeki kredisi, Köy filminin en azından bir kısım seyirci tarafından mazur görülmesi, hatta beğenilmesine yetti. Şahsen büyük bir fiyasko olarak görmüştüm vakti zamanında bu filmi ama sonrasında bizi nelerin beklediğini bilseydim, o kadar acımasız davranmazdım herhalde…
Seyirci ve eleştirmenlerin sabrı Sudaki Kız ile taştı. Kendi adıma, nedense iyi niyetli bakasım tutmuştu o filme ve Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter gibi serilerin çok popüler olduğu (11 Eylül sonrası) o dönemde seyircinin gerçek hayatın dertlerinden kaçış ihtiyacını beyazperdede masallarla tatmin etme arayışına dair yorumlamıştım. Ancak Shyamalan’ın ilk filmlerindeki güçlü sinemanın esamesi bile okunmuyordu, orası kesin. Takip eden Mistik Olay, Son Hava Bükücü ve Dünya : Yeni Bir Başlangıç ise yönetmenin filmografisinde artık savunulacak herhangi bir noktanın kalmadığını ilan etmişti. İki binlerin başında adı gişe garantisi bir marka olarak algılanırken, ortalama seyirci bile artık “Shyamalan yaptıysa kötüdür!” noktasına gelmişti. Böylece yönetmenin elinde belli ki tek bir seçenek kaldı. Yüzünü yeniden düşük bütçeli işlere ve günümüzün revaçtaki formüllerinden birine dönmek!
Ziyaret (The Visit) işte o film. “Found footage”, yani bulunmuş film türüne Shyamalan’ın yorumu… İki çocuğun hikayesini anlatıyor bu yapım. Anneleri on beş sene önce sevdiği adam uğruna baba evini olaylı bir şekilde terk etmiş. Şimdi kocasından ayrılmış ama iki çocuğuyla beraber yaşıyor. Çocukları ise o güne dek yüzlerini hiç görmedikleri büyükanne ve büyükbabalarını ziyaret etmek istiyorlar. Anneleri evi terk ettiği o meşum gün neler yaşandığını çocuklarına hiç anlatamamış. Sinemacı olmak isteyen kızı Becca bu yüzden bütün bu yolculuğun belgeselini yapmaya karar vermiş. Yapacağı film vasıtasıyla annesinin, anneannesi ve dedesiyle arasını düzeltebileceğini de umuyor. Aklı fikri kızlarda ve rap yapmakta olan erkek kardeşi Tyler da işin fazlasıyla gırgırında olsa da Becca’ya belgeselinde yardım ediyor. Ancak beklediklerinin aksine anneanne ve dedeleri oldukça tuhaf insanlar. Ve beş günlük bu ziyaret iki çocuk için büyük tehlikelere gebe.
Shymanalan’ın ortaya çıkardığı film, korku öğeleri kadar komediyi de barındırıyor ve her şeyden önce eğlence vaat ediyor. Yönetmenin ilk filmleri düzeyinde bir sinemasal değeri olduğunu söylemek mümkün değil belki ama eğlence vaadini mükemmelen karşılayarak aslında uzun zamandır hedefine ulaşan ilk işi. Gerçekten film yer yer kahkahalarla gülünecek kadar komik, kimi zaman da tüyleri diken diken edecek kadar da ürpertici. Shyamalan’ın çocuk oyuncu yönetmen konusunda becerikli olduğunu zaten biliyoruz. Aynı başarıyı burada da tekrarlıyor. Özellikle Tyler’ı oynayan Ed Oxenbould (ki bu Avustralyalı veledi Alexander ve Felaket, Korkunç, Berbat, Çok Kötü Bir Gün filminden hatırlayanlar çıkabilir) filmin en büyük kozu haline geliyor.
Öyküde Shyamalan’ın ayağına dolanan tek unsur, annenin evi terk ettiği o gün yaşananlar meselesi. Herhangi bir şeyi açık etmeden şu kadarını söyleyebilirim ki, aslında pratikte sadece filmin sürprizini gizlemeye hizmet ediyor bu mesele. Bu işlevini anlıyorum. Fakat bir yandan da bu hemen her dakikası eğlenceli filme, aslında hiç ihtiyacı olmayan bir duygusallığı mecburen katıyor. Bu aile dramının karakterleri insanlaştırmak ve yaşananları umursamak için gerekli olduğu varsayılabilir belki. Fakat aslında Tyler’ın da bir noktada belgesel etiği üzerinden ablasıyla konuşurlarken kendi üslubuyla ifade ettiğine yakın olarak, günümüz popüler sinemasında, hele ki böyle tek derdi saf eğlence sunmak olan bir işte bence lüzumsuz bir yük bu yan öyküler. Boşverin, varsın daha az ciddiye alsınlar filminizi, zaten ciddiye alınmak için çıkmamışsınız ki yola… Öyle değil mi Shyamalan?
Ziyaret belki uzun vadede yüksek önem arztmeyebilir ama Shyamalan’ın uzun süredir devam eden fiyaskolar zincirini kırmayı başardığı, seyirciyle barışmayı başaracağı, seyir zevki gayet yüksek bir eğlencelik.
Twitter: aliercivan