Adalet için şiddet!
Yazar: Fırat Ataç'Ardında bıraktığı yıkımın umurunda olmayan sıkı bir adam, ağır çekimle alevlere ve toz bulutuna eşlik ediyor.' Uzun yıllara yayılmış bir Hollywood ve klişesi. Yönetmen Antoine Fuqua’nın amacı daha fazlası değil. Denzel Washington da 2001'de İlk Gün (Training Day) filmiyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ı almasına yardımcı olan arkadaşına gönül borcunu ödüyor belli ki:
– Seninle birlikte klişelerden bir yumak oluşturalım mı Denzel?
– Neden olmasın?
80'lerin ikinci yarısında yayınlanan TV dizisi The Equalizer'ın mümkün mertebe serbest bir şekilde uzun metraja çevirildiğini söyleyebiliriz. Şahsen izleme fırsatı bulamamama rağmen o ünlü trençkottan da siyah Jaguar'dan da karanlık New York caddelerinden de haberim var. 2014'ün adalet dağıtıcısı ise mavi yakalı bir işçi. Robert, Boston'da bir yapı markette çalışıyor. Tabii ki geçmişinde başka işler yapmış ve tabii ki normal bir insan olmanın, sıradan bir hayat sürmenin peşinde. Rutinleri arasında her akşam gittiği arka sokak restoranında dünya klasikleri okumak, adını bile bilmediği karşı masa müdavimi eskort kızla sohbet etmek var.
Tahminen onu böyle yaşamaya sürükleyen travmalarından sonra baş gösteren obsesif kompulsif bozuklukları Robert'i zamana ve düzene karşı sorumlu kılıyor. Günün birinde sohbet ettiği ender insanlardan olan eskort kızın dövülüp hastanelik edilmesi ve sonrasında yaşanan uluslararası kadın ticareti farkındalığı, kayıp gibi yaşadığı dünyada o'na yapılacak bir görev yüklüyor: Güçsüz olanların yanında durmak, adalet dağıtmak...
Richard Wenk’in yazdığı senaryoda da Fuqua'nın yönetiminde de mevzuya alegori ve alt metin eklemlemek gibi bir dert yok. Yanlış giden şeyleri düzeltmek aslında süper kahraman olmayan bir süper kahramanın elinde. Adalet (The Equalizer)'in artıları da eksileri de burada. Temel olarak tek bir vigilantenin koca Rus mafyasını çökertmesi üzerine kurulu olan filmin dramatik olarak elle tutulacak hiç bir yanı yok. Planlı olarak tekrarlanan klişelerin akıllıca önümüze servis edilmesini izliyoruz.
Devam filmleri yaratabilme potansiyelini göz önüne aldığımızda cepte bulunması gereken tüm ilk bölüm gerekliliklerini barındırıyor film. Sevebileceğimiz ve bir daha görebilmeyi isteyebileceğimiz bir iki karakter, devam etmeye açık kapı bırakan bir son. Gerçi Robert'e bile karakter demenin zor olduğu yerde yardımcılara eğilmeye çalışmak biraz abesle iştigal. Yine de adam indirirken tek başına olsa da sosyal hayatında yapayalnız olmayacağını hissedebiliyoruz artık.
Aksiyon damarını artık iyice bunaldığımız kansız PG-13'ten kurtarıp olabildiğine şiddetli bir kıvama bürüyen Antoine Fuqua, yaptığı yönetmenlik hamlelerinde normal şartlarda itici ama bu film özelinde eğlenceli gelen kanallara giriyor. Robert'in her şiddet gösterisinden önce kafasında yaptığı öngörüyü izlemek hem video klip estetiğine yakınlaşıyor hem de bunu nispeten de olsa sevdirebilmeyi başarıyor. Washington'un hem sert hem naif olan adamları oynamaktaki ustalığını büyük bir avantaja çeviren yönetmenin, gerilim yaratmak konusunda ise çuvalladığını söyleyebiliriz. Bunun en büyük nedeni tabi ki Richard için çizilen 'zarar verilemez süper güç' imajı.
Ana karakteriniz, önüne geleni -kişi sayısı kaç olursa olsun- saniyeler içerisinde etkisiz hale getirebilme yeteneğine sahipse, ne son perdedeki bol alet edavatlı kapışma ne de Rusların gönderdiği çok yetenekli sağ kolların önemi kalıyor. Dolayısıyla The Equalizer, kötü adamların gündelik hayatta kullandığımız ev aletleriyle olabildiğince acımasız şekilde cezalandırıldığı bir fantezi olarak kalıyor.
firatatac.com