Karanlıktakiler
Yazar: Murat ÖzerÇağan Irmak, hikâye anlatma konusunda Türkiye'nin yetiştirmiş olduğu en 'sağlıklı' yönetmenlerden biri, buna hiç kuşku yok. Sinemacının ilk filminden bu noktaya gelişine kadar geçen zaman diliminde, filmlerinde anlattıklarına katılalım katılmayalım (ya da ikna olalım olmayalım) etkili bir 'anlatım geleneği'nin takipçisi olduğu tartışılmaz bir gerçek. Hikâyeye nasıl başlayacağını, nasıl geliştireceğini, kırılma noktalarını nerelere yerleştireceğini ve nasıl bitireceğini çok iyi biliyor Çağan Irmak. Diyalog yazma konusunda da yetkin bir görünüm sunan senarist-yönetmen, Türkiye'nin bu alandaki boşluğunu doldurma konusunda adımlar atabilen ender sinemacılardan biri aynı zamanda.
Irmak'ın son filmi "Karanlıktakiler"e gelince... 'Delilik' sinyalleri veren bir anne ile oğlunun hikâyesini anlatma derdine düşmüş bu kez yönetmen. Evden çıkmayan ve 'gerçeklik' duygusunu kaybetmiş bir anne ile, onun 'iki arada bir derede kalmış' oğlunun hezeyanlarına ortak oluyoruz bu hikâyede. Çevre tarafından dışlanmanın ete kemiğe bürünmüş hali gibi duran bu iki karakter, filmin ilk karesinden son anına kadar bu durumu tersine çevirebilecek hiçbir şey yapamıyor, ki bunu yapmak isteyen de sadece oğul karakteri zaten. Böylesi bir dışlanmışlığın getirdiği 'dengesiz' adımlarsa onları bir yandan birbirlerinden uzaklaştırırken, öte yandan da alabildiğine yakınlaştırıyor. Paradoksun hasını yaşatan bu durum, 'karanlıktakiler'i daha da karanlığa iterken, başka bir bakış açısıyla aydınlığa doğru koşturuyor.
"Karanlıktakiler", belki "Babam ve Oğlum" ile "Issız Adam"ın ulaştığı gişe başarılarına kadar gidemeyecek, ama toplumun marjinalleştirdiği karakterlerinin nefes alışlarıyla etkisini hissettirecek gibi görünüyor. Özellikle Erdem Akakçe'nin son derece 'ölçülü' oğul performansı, filmin ritmini belirleyici bir oyunculuk gösterisini de beraberinde getiriyor. Aktörün, canlandırdığı karakterin 'sevgi/nefret' ya da 'dahil olma/olamama' ikilemlerini derinden yaşayan ruh halini yansıtırken gösterdiği azim alkışlanacak cinsten. Hikâye, anneyi merkeze koymuş gibi görünse de, 'oğul etkisi'nin daha yoğun biçimde yaşandığı da bir gerçek. Bunun iki müsebbibinden biri senarist-yönetmen Çağan Irmak'sa, diğeri de 'kalıp'a çok çabuk girebilen Erdem Akakçe kuşkusuz. Meral Çetinkaya da alabildiğine dışavurumcu (ki bu belli ki yönetmenin tercihi) oyunculuğuyla karakterinin 'dış dünyadan kopukluğu'nu ustaca veriyor bizlere. İki oyuncu arasındaki 'uyumsuzluğun getirdiği uyum'sa filmi son ana kadar taşımayı başarıyor.
Çağan Irmak'ın filmini 'toplumun tükürdükleri' bağlamında sevdiğimizi söyleyebiliriz, ama 'ikna olmak' anlamında kimi sorunlar yaşadığımız da bir gerçek. Ucu açık finaliyle 'doğru' bir tercih yapan ve bizi fikir jimnastiğine yönelten yönetmen, öte yandan oğul karakterinin patronuna âşık olma durumunu biraz 'hafif' tonda anlatma yolunu seçiyor, ki bu da kimi boşlukları beraberinde getiriyor. Anne ile oğul arasındaki 'anlam doluluğu'nu bu noktada sağlayamıyor Irmak ve sözünü ettiğimiz ikna olma (etme) meselesini çözemiyor.
Burada Derya Alabora'nın oyunculuğunda herhangi bir sorun yok, ama aktrisin elindeki malzemenin 'yetersiz' olduğu apaçık. Buna karşın hikâyeyi yürütme konusundaki yeteneğiyle büyük bir sarsılma yaşamıyor Çağan Irmak, her ne kadar 'tamamlanmamış' hissiyatını yaşatmış olsa da bize.
"Karanlıktakiler", adının çağrıştırdıklarını karşılayan yapısıyla 'olumlu' bir adım, hikâye anlatma meselesini çözmüş yönetmenin sağduyulu yaklaşımıyla etkili bir 'içsel serüven', daha da önemlisi gerçekle gerçek dışının (belki de masalın) çarpıştığı 'özel' dünyasıyla sinemamızı zenginleştirecek bir çaba olarak akıllarda yer etmeyi hak eden bir çalışma. Çağan Irmak'ın 'sorunlu' karakterler üzerinden yürüyen sinemasının gittiği (gideceği) noktayı işaret etmesi açısından da önemli...