Senaryosunu da Nicolas Wright, James A. Woods, Dean Devlin ve James Vanderbilt ile birlikte yazan Roland Emmerich’in yönetmen koltuğunda oturduğu “Independence Day: Resurgence”, 1996 tarihli “Independence Day” in devamı biçiminde kurgulanmış olan bir bilim – kurgu filmi…
120 dakikalık filmin yaklaşık ilk 30 dakikalık bölümünde mevzuya damgalarını vuran ana karakterleri tanıtmışlar sinemaseverlere…
Hadi başlayalım o zaman bizde, filmin bu kısmını ele alarak yorumumuza…
4 Temmuz 1996’daki Bağımsızlık Günü zaferinin üzerinden tam yirmi sene geçmiş olup bu yıl ABD’de Başkan Elizabeth Lanford’ın (Sela Ward) metnini, eski Başkan Thomas J. Whitmore’ın (Bill Pullman) kızı Teğmen Patricia Whitmore’ın (Maika Monroe) kaleme aldığı halka hitaben konuşma yapacağı bir kutlama düzenlenecektir…
Tanıştırıldığımız diğer isimler:
ABD Savunma Bakanı (Reese Tanner), Birleşmiş Milletler denetiminde Ay’da kurulmuş olan Uzay Savunma İstasyonunda görevli Yüzbaşı Dylan Hiller (Jessie T. Usher) ile aynı istasyona çekiciyle silah götürmekte olan Teğmen Jake Morrison (Liam Hemsworth) ve Teğmen Charlie Miller (Travis Tope) ikilisidir…
Ki bu ikiliden yirmi üç buçuk yaşındaki Charlie’nin yaptığı gereksiz bir “kadın kız sohbeti” esnasında bir anlığına boş bulunması neticesinde, Jake’in çabalarıyla bir felakete dönüşmeden önlenebilse de bir çekicinin devre dışı kaldığı ciddi bir kaza meydana gelir…
Elbette bu durum istasyon komutanı Çinli General Jiang Lao’nun (Ng Chin Han) hiç de hoşuna gitmez ve olan bitenden bihaber olduğu için de doğrudan Jake’i cezalandırır…
Bu arada General Joshua T. Adams (William Fichtner), Nevada 51. Bölgedeki yirmi yıldır tutsak olan uzaylı mahkumların hapishanelerinin bulunduğu Uzay Savunma Karargahına doğru yol almaktadır…
Zira o güne kadar çıtları dahi çıkmayan mahkumlarda “nedeni bilinmeyen” bir hareketlenme başlamıştır…
General Adams derhal dünya dışı varlıklar konusunda uzman olan ABD’li araştırma direktörü David Levinson’ın (Jeff Goldblum) bulunmasını emreder…
Ama o, bir Birleşmiş Milletler Araştırma Görevi için Orta Afrika’da olduğundan kendisine bir türlü ulaşılamamaktadır…
Ne mi yapmaktadır Levinson?
Floyd Rosenberg (Nicolas Wright) ile beraber Kongolu yerel diktatör Dikembe Umbutu’yu (Deobia Oparei) aramaktadır…
Fakat karşına ilk çıkan kişi telepati uzmanı Fransız psikiyatrist Catherine Marceaux (Charlotte Gainsbourg) olur…
Hepsi bu mu?
Tabii ki değil…
Daha komutan Lao’nun yeğeni Teğmen Rain Lao (Angelababy), 7300 günlük komadan aniden uyanan Dr. Brackish Okun (Brent Spiner) ve David Levinson’ın babası Julius Levinson (Judd Hirsch) gibi renkli simalar ile de karşı karşıya geleceğiz…
Artık bundan sonrası, dünyaya yönelik yeni bir istilanın ve ona karşı girişilen amansız bir karşı koyuşun destansı bir dille anlatımıdır…
165 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilerek brüt 389,7 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşmış olan bu filmin hikayesini ütopik ve mantıksız bulanların yanı sıra yoğun CGI kullanımı yüzünden eleştirenler sayesinde örneğin 4.4/10 (227 yorum) ve 32/100 (40 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, filmi neredeyse canlı canlı gömmüş…
Ancak bizce, kafa yormadan üstelik de “ailecek” de izlenebilecek “çerezlik” bilim – kurgu aksiyon arayanlar için son derece ideal…
Eğer aradan geçen bunca süreye karşın, bir üçüncü devamı gelirse de asla şaşırmayacağımız filmi halen izlemediyseniz siz de bir göz atabilirsiniz…
İlkinden 20 yıl sonra çekilen ve konuyu hatırlamak için diğer filmi zorla bulup izlediğim bir devam filmi. İlk film ile hemen hemen a ynı olaylar yaşanıyor, istila, savaş, kahramanlıklar, falan filan. Beklentim düşüktü, belki de bu sebeple filmi hoş buldum. Görsel olarak çok güzel olsa da hiç gaz veren, seyirciyi ekrana kitleyen ya da aksiyonlu sahnesi yok. Ortalama.
20 yıl önce çıkan ve çok sevilen Kurtuluş Günü için bu yıl çekilen gereksiz devam filmi, aslında sinemada izleme fırsatı bulup da bir türlü eleştirme şansı bulamadığım filmlerden birisi. Normalde böyle büyük bütçeli bir Hollywood filmini en kısa zamanda eleştirmeye çalışırım fakat bu filmde başka bir durum söz konusuydu. Bu filmde uzun uzun eleştiri yapacak bir yön bulamadım.
Gereksiz bir film, Independence Day 2. İlk filmin senaryosunun aynısını copy-paste yaparak daha teknolojik şeyler yapmaya çalışmış fakat başaramamış. Bunun en büyük nedeni de, belki de ilk filmin en iyi yanı olan Will Smith’in bu filmde olmaması. Smith olmadan bu film resmen çaresiz kalmış, seyirciyi görsel efekt cümbüşleriyle eğlendirmeye çalışmış. Fakat başaramamış.
Bu film için ancak öyle bir şey söyleyebilirim: Eğer bunun ilk filmini gerçekten ama gerçekten sevdiyseniz ve biraz nostalji yapmak istiyorsanız, Independence Day 2 sizi bir nevi tatmin edebilir. Jeff Goldblum gibi eski oyuncuları yeniden görmek, bazı aksiyon sahneleri ve 1-2 komik sahne vardı filmin içinde. Siz bundan daha fazlasını bulabilirsiniz. Ama bizim gibi normal bir seyirciye göre bu film, sıkıcı, tahmin edilebilir, daha önceden gördüğümüz bir Amerikan propogandası yapan bir filmden başka bir şey değil. Bu filmi öylesine televizyonda açıp arka planda ses olsun diye izleyebilirsiniz ama eğer beklentileriniz çok büyükse, kesinlikle hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Independence Day 2 en kötüsü değil ama kaçırılmış bir fırsat. Ortaya çok eğlenceli bir yaz filmi çıkabilecekken yetindiğimiz sonuç, ortalama olmuş.
Görsel efektleri Ve Will Smith siz ne yapmışlar diye gittim ama beklentilerim maalesef karşılanmadı.Will in boşluğu hiçbir şekilde dolmamış.Üst rollerde birbirini tamamlayan karakterler çok ama çok zorlama olduğu için oturmamış.Acaba ne olacak beklentisi oluşturma çabası bile yok.İlk filmde ki komedi unsuru tamamen yan oyunculara yıkılınca kaybolmuş.Hikaye de fazlasıyla yüzeysel geldi. Teknoloji ilerlese de maalesef serinin 1. filmi her açıdan daha iyiydi.Bir efsanenin daha içini boşaltmışlar.Bu yoklukta yinede vakit öldürtebilir.Hafif spoiler: Sonu da basit ve bana GODZİLLA yı anımstı.
Şimdilik izleyemediğim için eleştiride bulunamıyor ve puan veremiyorum.Ancak fazla beklenti,hayalkırıklığı yapıyor bunu biliyorum.O nedenle bu kez beklentimi düşük tutacağım.
Şahsen film hoşuma gitti. Hikayenin akışını bozan herhangi bir olaya rastlamadım. Bence üçüncü devam filminin gelmesi çok muhtemel. Çünkü: spoiler: Gelen küre şeklindeki yaratık filmin en sonunda insanların uzaylı istilasının liderliğine harika bir aday olacağından bahsediyor. Çılgın bilim adamı Dr. Okun'da yıldızlararası seyahat teknolojisinin bulunacağını haberdar ediyor. Yani Kurtuluş Günü 3, çok yüksek ihtimalle çıkar ancak serinin son filmi olur gibime geliyor. İnsanlar ve müttefik uzaylılar ortak düşmana karşı birleşir ve yok eder.
1996 yılında vizyona giren Independence Day (Kurtuluş Günü) hiç bir zaman epik bir uzay operası, devasa bir kahramanlık filmi ve hatta bize muazzam efektler eşiliğinde evrenin kapılarını açan bir bilim kurgu filmi olamadı. Ama çok sevildi ve yıllarca unutulmadı. Dünya çapında 800 milyon dolar üzerinde gişe hasılatı elde eden (Türkiye gişesi 1,924,000 Dolar) film bir şekilde tüm zamanların unutulmazları arasına girmeyi başardı. İlk film klişeler ile dolu olmasına, bol bol Amerikan propagandası yapmasına ve klasik dünyayı kurtarma hikayesinin bilindik bir versiyonunu sunmasına rağmen, hayranları ve gişesi ile hep devam filmi çıkar beklentisi olan bir eser oldu. İşte o devam filmi tam 20 yıl sonra yine Roland Emmerich yönetiminde ve üstelik ilk kadrodan bir çok oyuncu desteği ile geldi. Öncelikle merak edenler için Will Smith bu filmde yok, bir türlü ikna edilemeyen sanatçının zaten Men in Black serisi haricinde devam filmlerinde oynamama gibi tercihi var. (Dedikodulara bakılırsa, yakında Hancock ile bu düzeni bozabilir.) Ancak önceki filmde yer alan başta Jeff Goldblum olmak üzere Bill Pullman, Brent Spiner, Judd Hirsch gibi isimler 20 yıl sonraki halleri ile yine karşımıza çıkıyorlar. Bu da eski filmin hayranlarını keyiflendirecek bir ayrıntı.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.