Peşinde Ölüm Var
Yazar: Zafer İlbarsGüney Kore Sineması'nın gore konusundaki sınır tanımazlığına yorum yapmaya çalışmak artık nafile. Toplum olarak şiddeti içselleştirmiş, günlük yaşamın olağan bir parçası haline getirmiş olmalılar. Zira "Peşinde Ölüm Var" gibi filmleri rahatça üretip kendileri hakkında bu tür yorumlarda bulunmamızı sağlıyorlar. Seul'de bir gün yürüyüş yapaken, yüksek bir binanın balkonundan önlerine düşen kızın kanlar içindeki cesediyle karşılaşınca "Of ya sıktı artık, yine mi" diyorlar mıdır acaba? Elbette demiyorlardır ama çoğu insanın bu tür filmlere buna benzer tepkiler verdiği muhakkak.
Elbette, bir ülke sinemasının böylesi psikolojik buhranları kan revan içinde perdeye yansıtmasının sebebini bu ülkenin savaşlar, gerilimler ve kayıplarla dolu geçmişinde de arayabiliriz. Bu durum enteresan bir travma yaratmış olmalı ki, ülkeden çıkan filmlerin bir çoğu korku temalı filmlere dayanıyor. En azından Güney Kore Sineması dendiğinde ilk olarak bu tür akla geliyor.
"Peşinde Ölüm Var" da bu mecburiyetin izinden giderek Güney Kore Sineması'nın konu edindiği sapkın ruh hallerini standart durumlarla aktarıyor bizlere. Eğer kan-revan içinde kalan insancıklar görmekten hoşlanıyorsanız sizi kendine çekebilir bu film. Şiddetle savundukları şiddeti(!) kendilerince estetik bir sunumla sergilerken, dünyanın en orijinal filmine imza attıkları yanılsamasına kapıldıklarını bile düşünebiliriz. Yoksa hiç kimse böyle lanet temalı filmleri ilk kez fırına verdiğini düşünecek kadar ısrarcı olamaz. Isıtıp ısıtıp önümüze konan filmleri de bir noktadan sonra hazmetmeye çalışmak yorucu oluyor.
Konular ve hikayeler bu kadar benzerken, üzerinde özenle durulmuş, farklı bir sinematografiyle en azından bir yenilik beklemek de hakkımız değil mi? Ama bu konuda da bir tekrar mevzubahis. Oyunculara yönetmen tarafından sanki abartılı oynamak konusunda telkinlerde bulunulmuş.
Genel anlamda Uzak Doğu, özel anlamda Güney Kore sinemasının büyük hayranları var. Bu sinemadan çıkan olağanüstü güzel örnekler de mevcut. Ama 'Peşinde Ölüm Var' sıradan filmlere sepetinde çok uzun zaman dokunulmazlığı olacak bir film. Konusu okuyunca bile aşinalık hissettiriyor. Genç kızımız aile fertlerinin, arkadaşlarının çok feci usullerle öldürülmelerine tanık oluyor. Bu katliamlara sebep olan ise genç kızın peşindeki 'lanet'. Bu lanet, öldürme çemberini daraltarak genç kıza göstere göstere 'geliyorum' diyor. Elbette genç kızımız boş durmuyor ve ölmeden önce cinayetlerin ardındaki sırrı öğrenmeye çalışıyor. İşte böyle! Uzak Doğu sinemasının zaman zaman hissettirdiği o zevke çok uzak duran bir film. Esin kaynağını Kang Kyung-ok'un çizgi romanından almış filmimiz keşke bir çizgi romanın satır aralarında kalsaydı. Biz bunları söylüyoruz ama üç vakte kadar yine benzer bir filmden haberdar oluruz. Şiddetle şiddeti savunan bir sinemadan bu türe ait benzer bir filmin haberini almak hangimizi şaşırtır ki?