Hesabım
    Nedimeler
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Nedimeler
    Yazar: Funda Sularöz

    30'larındaki Annie, kötü bir dönemden geçmektedir. En yakın arkadaşı Lillian'ın nişanlanacağı haberini alması, onu kendisi hakkında düşünmeye iter. Sevgilisi tarafından terkedilmiştir ve sadece yatak arkadaşlığı yaptığı ama yine de hoşlandığı adam Ted (Jon Hamm) onun beklentilerini karşılamıyordur. Kendisini yalnız bir kadın olarak hisseden Annie'nin çok sevdiği pastalarını yaptığı pastanesi kapanmış ve kariyeri bittiği gibi parasız da kalmıştır. Şimdi annesinin sayesinde bulduğu işte, banal bir aksesuar dükkanında satış elemanlığı yapmaktadır. Tüm bunların üzerine, en yakın arkadaşının ‘baş nedimesi' olmuş ama bu konuda da karşısına bir rakip çıkmıştır. Annie için bu, bardağı taşıran son damla olmuştur. Hele bu rakibe çok alımlı, çok zengin ve hayatı da kendisi gibi çok güzel olunca...

    Bir Hollywood komedisi olarak Nedimeler (Bridesmaids), ne tanıdık Jennifer Aniston, Katherine Heigl gibi yıldızların yer aldığı filmlere, ne de bildiğimiz ‘gelinlikli' filmlere benziyor... Hatta The Hangover 2: Felekten Bir Gece Daha (The Hangover Part II) filmiyle karşılaştırmalar yapılsa da, filmde o tadın olduğunu da söyleyemeyeceğim. En fazla, diğer romantik komedi filmlere nispeten sert bir mizahı olmasından dolayı bu filmle paralellik gösterebilir. Öncelikle karakterler fiziki görünüşleriyle ve yaşadıkları sorunlarla gerçek dünyaya daha yakın bir duruş sergiliyor. Esprileriyle de film, afişinin pembesi dozunda sadece kadın dünyasına yönelik değil, erkek seyircilere de hitap eden türden.

    Konu filmde yapılan esprilerden açılmışken, fiziki komediye dayanan bir proje olarak, kimilerine göre bazı espriler ‘liberal' olarak değerlendirilebilse de, ben bir-iki sahnede MTV televizyon dizisi ‘Jackass'den bir sahne izliyorum hissine kapıldım ve benim mizah anlayışıma göre, bu filmi itici kılan bir yaklaşım.

    Filmin en güçlü yanlarından biri gerçek karakterlere sahip olması iken, senaryodaki aksaklıklar bu güce gem vuruyor. Senaryodaki kopukluklar karakterlerin kendi olgunlaşma süreçlerini yaşayıp kendilerini tamamlamasına izin vermiyor. Film 125 dakika olmasına rağmen sonunun çarçabuk toparlanması ise bu durumu daha da pekiştiriyor.

    Filmin bir diğer güçlü yanını ise oyuncu kadrosu oluşturuyor. Senaryoda imzası olan ve başrolde bulunan, Saturday Night Live programından tanıdığımız Kristen Wiig ve özellikle Uzaklara Gidelim (Away We Go) filmindeki performansıyla gönüllerde taht kurmuş yine bir Saturday Night Live yıldızı Maya Rudolph, birarada işi şova döküyor. Gilmore Girls'den beri severek izlediğim ve en son maalesef, Başımıza Gelenler! (Life As We Know It) filmindeki bir tiplemeyi canlandırmasına şahit olduğum Melissa McCarthy, şimdiye kadar canlandırdığı karakterlerden farklı bir çizgide şovun bir parçası oluyor. Komediden aksiyona farklı performanslarda kendisini izleme imkanı bulduğumuz güzel dilber Helen rolündeki Rose Byrne için de övücü sözler söylemek gerekir.

    Fakat iyi oyunculara ve filmin sahip olduğu zeki diyaloglara rağmen, ‘itici' sahnelerinin dışında da filme mesafe koymama sebep olan en büyük unsur, anahtar kelimelerinin arkadaşlık, sevgi olduğu bir filmdeki ana karakterin yıkıcılığı. Her insanın zaman zaman kendini kaybetmesi çok doğal olsa gerek ama filmin esprilerinin ve kopuş noktalarının Annie'nin yıkıcılığı üzerine kurulmuş olması, filmin ana teması arkadaşlık olunca, zıtlık doğuyor. En iyi arkadaşının en güzel gününü berbat etmesi bir yana, örneğin satış elemanlığı yaparken her müşterisine duygu patlamasıyla saldırıcı bir tavır içinde bulunabiliyor. Lillian'ın filmde Annie'nin tavırlarına karşı verdiği bir tepki var, ‘Niye benim için mutlu olup sonra eve gittiğinde normal insanlar gibi arkamdan konuşmuyorsun?' Bu noktada film insan davranışlarına ince bir eleştiri getiriyor olsa da ben de Lillian'a sormak isterim, ‘Bir insanın hayatının kötü gitmesi, çevresinde kim varsa onlara aralıksız olarak zarar verme hakkını doğurur mu?' Söz konusu tema arkadaşlıktan geçiyorsa, bu yaklaşım bencilliğe değil de neye iter insanı?

    Sonuç olarak Kaza Kurşunu (Knocked Up) filminden tanıdığımız Paul Feig'in yönetmen koltuğunda olduğu Nedimeler'in, kadın ilişkileri üzerinden sergilediği seksist yaklaşımı, bel altından vuran esprileri, yüksek seviyedeki cinsellik içeriği ve kullandığı diliyle genç arkadaşlarımıza çok da hitap etmediğini buradan belirtip, kafa boşaltmak için izlemeyi tercih edenlere iyi seyirler dilerim.

    Twitter: Fundasuo

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top