Hesabım
    Saç
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Saç
    Yazar: Murat Tolga Şen

    "Saç" deyince aklıma ister istemez Milos Forman'ın 1979'da çektiği harika müzikal geliyor ama heveslenmeyin, ortada bir "hiç görmediğimiz sahneler" eklenerek yapılan bir yeniden gösterim falan yok. Bu hafta izleyeceğimiz "Saç" , Rıza ve Pus filmleriyle tanıdığımız Tayfun Pirselimoğlu'nun son filmi...

    Filmin kağıt üstünde okuyana ilginç gelecek bir hikayesi var: Tarlabaşında bir peruk dükkanı olan Hamdi karakterinin kelimenin hakkını vererek yaşadığı 'yalnız' bir hayatı vardır. Aynı zamanda bir kanser hastası olan Hamdi, içindeki tüm sıkıntıyı yüzünde taşıyarak ve bütün gün/gece boyunca dükkanının camından sokağa bakarak, orada müşteri arayan fahişeleri seyrederek zaman geçirmektedir. Umut edebilmek için bile ümidi kalmayan Hamdi'nin ölmeden önceki tek isteği ise Brezilya'ya gitmektir ama elinden Brezilya müziklerini dinlemekten ötesi de gelmemektedir. Bir gün Hamdi'nin hayatına saçlarını satmak için dükkana gelen Meryem girer. Bu tanışma Hamdi'de giderek saplantı haline gelecek bir takip başlatır ve bu tuhaflık hali bir sis gibi ikisinin hayatını da kaplar.

    Saç, 47. Altın Portakal Film Festivali'nde ulusal yarışma bölümünde gösterilmişti ve en iyi görüntü yönetmeni dalında ödül alarak festivalleri dolaşmaya devam etti. Genel seyirci tabirine uygun olarak "tam bir festival filmi" olan Saç'ın en önemsendiği yer ise 30. İstanbul Film Festivali oldu. Reha Erdem başkanlığındaki jüri, Saç'ı 3 önemli ödülle taçlandırdı: En iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi kadın oyuncu...

    Okuduğunuz kadarıyla hepinizin, benim geçen yıl sahip olduğumunkine benzer şekilde heveslendiğinizi tahmin ediyorum ama bu ilginç hikaye ve önemli ödüllerin yarattığı illüzyonun dışına çıkabilirseniz fark edeceksiniz ki Saç aslında Rıza ve Pus'u sevmiş Pirselimoğlu hayranlarının dahi içine girmekte zorlanacağı kadar kişisel bir film... Rıza yüzünden Pirselimoğlu'nun sinemamıza zenginleştirici etkileri olacağını düşünüyordum ama 131 dakikalık Saç deneyiminin Türk sinemasının şimdiye kadar yaptığı en yavaş film olmak dışında bir önem taşımadığını dürüstçe ifade etmeliyim.

    Peki neden? 60'lar 70'ler şımarık salon komedilerinin "fabrikatör baba", "sakar uşak", "fettan Jale" gibi şablon tiplemeleri ne kadar abartılı ise Saç'ın bu kolu kanadı fena halde kırılmış, aşırı tepkisiz karakterleri de o kadar abartılı. Biçimde ve anlatımda sadeleşmeyle gelen minimalist sinema akımını artık sinemanın evrimi olarak benimsemişken, bunun bir araç olmaktan çıkıp amacın kendisine dönüştüğü tehlikeli yolu görmezden gelemeyiz. Zeki Demirkubuz'un Kader filmi ile örnekleyebileceğim, karakterlerin gerçeğini zedelemeden sadece anlatımdaki abartıdan kurtulmaya çalışan filmlere hiçbirimizin diyecek lafı yok ama Pirselimoğlu'nun "minimalist" olmakla tanımlanamayacak kadar 'duran' filmi için aynı şeyleri söylemek zor.

    Film boyunca Hamdi ve Meryem'in yaşadığı yalnızlık, iletişimsizlik ve duygusal eksilme halini verebilmek için Pirselimoğlu biçimi ve karakterleri kırpabildiği kadar kırpmış. İfadenin sıfırlandığı, mimik ve jestten yoksun olarak oynayan oyuncular ve buna hizmet eden her biri 10 saniyenin üzerinde planlarla Saç ulaşmak istediğine yakın düşen bir film aslında... Yine de filmi bir bütün olarak düşündüğümüzde seyircinin elinde kalan hep bu uzun planların sağladığı atmosferik ruh hali oluyor. Öykünün kendisinin Pirselimoğlu'nun yazdığı kadar güçlü bir şekilde peliküle aktarılamadığını düşünüyorum.

    Saç yavaş bir film. Adeta, az ışık almış, karanlık, hiç bir yüzün seçilemediği bir fotoğraf kadar yavaş... Bir film yavaş olmakla suçlanamaz elbette ama yavaşlığı arttırarak kıymet kazanmak ta marifet sayılmamalı.

    Bağımsız Türk sinemasını şiddetle destekliyorum ama kültür bakanlığı fonlarına muhtaç bir bağımsız sinema fikri de mantıklı gelmiyor. Bu anlamda gişe için çekilmiş ticari filmlerimiz daha bağımsız bir sinemayı temsil ediyorlar aslında. Basit matematik! Sinemada satılan biletten kesilenlerle fonlanan ama giderek seyirciyi hepten umursamaz bir şekle bürünen ve festivaller/ödüller için yapılan filmleri ülke sinemamız olarak tarif edecek ve cesaretlendirecek değilim.

    Bir filme "sakın gitmeyin!" demek yakışıksız ve hatta tehlikeli... Öyle bir şey yazmayacağım. Bol ödüllü bir sanat sineması örneğini beğenmemek ve eleştirmek kendi başına bir tehlike arz ediyor zaten. Eğer iflah olmaz bir Tayfun Pirselimoğlu hayranı iseniz, her yıl festivallerde bu filmlerin yolunu gözlüyorsanız Saç'a gidin elbet. Filmin hikayesiyle değil, film olma haliyle sağladığı bunalımın gerçek bir katılımcısı olacaksınız. Rıza Akın'ın iyi oyunculuğu, Natali Yeres'in her zaman ayrıcalık katan sanat yönetimi hatırına seyredilebilir ama benim için dramatizasyon ve kurgu sıkıntılarını biçim ile yoğunlaşarak kapatmaya çalışan bir film Saç. Yönetmenin takipçileri için...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top