En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Hasan Akif Aycibin
Takipçi
99 değerlendirmeler
Takip Et!
3,0
30 Ocak 2020 tarihinde eklendi
George Orwell'in romanından uyarlanan yapım tam romanın adı olan yıl çekilmesi güzel olmuş. Filmdeki dünya gerçekten de korkutucu. Bir anlığına öyle bir dünyanın içinde yaşadığımı hissettiğimde şu anki dünyanın ne kadar güzel bir yer olduğunu bir kez daha anlıyorum. O dünyada; tele-ekranlar vasıtasıyla izleniyorsunuz, ayrıca ne zaman ekran başına gelecekleri bilinmiyor. Sizi istemedikleri bir anda da yakalayabilirler. Düşünce suçu diye bir şey var. Eğer istemedikleri bir şeyi düşündüğünüzde sizi hapse atabiliyorlar. Gerçekten de korkunç bir yer. Dünya 3 ülkeye ayrılmış. Biz filmde Okyanusya'yı izliyoruz. Winston Smith dış partide çalışan biridir. Gazete haberlerini değiştirerek partinin isteklerine göre düzenler. Bir gün partinin yalan söylediğine ait kanıtlar bulunca bu sistemi sorgulamaya başlar. Bir kıza aşık olur. Onunla defalarca cinsel ilişkiye girer ki parti için bu da suçtur. Cinsel ilişkiyi azaltarak yapay insanlar oluşturmayı hedefliyorlardır. Smith ve Julia, gizli bir kamera vasıtasıyla yakalanırlar. Polis ikisini de alır. Smith'e işkenceler yaparlar. Başında olan kişi O'Brien'dir. Onun partiye itaat etmesine çalışıyorlardır. Uzun ığraştan sonra başarırlar. Smith her şeyin başı olduğu söylenen Big Brother'ı sevdiğini söyler ve sisteme boyun eğmiş bir şekilde film biter. Orwell bu romanı 1940'larda yazdı. Romana 1984 adını verdi ama o yıldan 35 yıl geçmesine rağmen böyle bir dünya şu anlık yok. Ama bu olmayacağı anlamına gelmiyor. İnsanın bitmek bilmeyen hırsı dünyayı böyle bir bataklığın içine çekebilir. Senaryo açısından iyi olsa da diğer yanları hiç iyi değildi. Filmin seyir zevki neredeyse hiç yoktu. Çok donuk bir filmdi. Bu filmin öyle olması daha iyi olabilir ama yine de sürükleyici bir yapı olması lazımdı. Oyunculuklar için diyecek bir şeyim yok. Başrolde oynayan oyuncu özellikle iyi bir performans sergilemiş. Kurgusu da fazla iyi değildi. Sahne geçişleri iyi yapılmamış. Filmin hafiften gizemli bir yapısı vardı ama böyle bir senaryoda daha gizemli ve etkileyici bir yapı oluşturabilirlerdi bence. 1984, gelecek için distopik bir dünya oluşturan, her türlü özgürlük hakkının kısıtlandığı, her şeyin bir parti ve Big Brother için yapıldığı sistemi gözler öne süren sinematik açıdan pek beğenmediğim bir yapım oldu. Filme verdiğim puan= 6,2
Edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biri olarak görülür her zaman Orwell'ın "1984"ü. Öyle ki, bahsettikleri ile yaratmış olduğu etkinin yanı sıra, günümüzde de kullanmaya devam ettiğimiz bazı kavramlar, bazı kelimeler dahi katmıştır haznelere. Kitabın yarattığı etkiyi bazı bölümlerde, özellikle finale doğru seyirciye aktarabildiğini gözlemledim. John Hurt'ün, yine özellikle finale doğru, büyük performanslar vermesi, filmin ruhuna birebir hizmet ediyor. Aslında bu derece etkili bir eseri sinemasal anlamda değil de, içeriği hakkında tartışmak, konuşmak, değerlendirmek geliyor insanın içinden daha çok.
“Geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder. Şimdiyi kontrol eden geçmişi kontrol eder.” İnsanlık tarihine baktığımızda her dönem savaşlar görüyoruz. Okullarda tarih diye öğretilen devletler onların savaşlarından oluşuyor. Kimileri diyor ki bu insanın doğasında var. Yirmici yılda bu durum insanlığı yok edecek noktaya geldiğinde, sıcak savaş daha çok soğuk savaşa dönüştü. Sanal tehditler, varsayımlar bu şizofren durumu devam ettirdi. Matrix filmindeki bir gerçeklik devam etti, ediyor. Peki, neden böyle bir sisteme ihtiyaç var? İnsan zihninin çalışma prensibi korku temellidir. Bizi hayatta tutmak isteyen beynimizin en eski kısmı sürüngen beynimizin üç temel reaksiyonu vardır: Kaç, savaş veya hareket etmeden kal...
Bu korku onu her şeyi kontrol etme güdüsü ile kuşatır. Zıtlıklarla öğrenen beynimiz için kontrolün en kolay yolu karşıtlıklar, ikilik oluşturmaktır. Düşman, sistemin yaşaması için olmazsa olmazlardandır. Fiziksel veya sanal...
1984 filmi, George Orwell’in aynı adlı romanından uyarlanmış bir baş yapıt. Yazarın bu kitaptaki ana fikri şöyledir: “Evrensel kandırmaca dünyasında, doğruyu söylemek devrimsel bir harekettir.” Bu filmde kontrol hat safhadadır ve sanal bir dünya içerisinde insanlar köle gibi yaşamaktadır. Bu durum Yirmi birinci yüzyıldan farklı mı dır? 9/11 denilen hikayede tavşanın ışığa baktığı gibi bakmadı mı insanlar? Orwell, romanında zihinsel uykuda olan insanoğlunu uyanmaya ve doğru düşünmeye davet eder gibi...
Tek kelimeyle "sıkıcı" bir film ve sonuna kadar izleyemedim.. konu ve vermek istediği mesaj çok anlamlı, güzel ama konuyu işleyiş çok kötü..sadece filmin konusu için 2/10
Perry Masona gerçekten katılıyorum. kitabı okumayanalr için filmde açıklıklar baya olurdu.
kitap müthiş bir ütopyayı anlatıyor. film çok başarılı bir şekilde uyarlanmış. mutlaka izleyin,ama kitabını okuyup izlerseniz çok daha iyi olur tabii ki. 10/10
kitabını da okuduğum gerçek bir siyasl eleştiri de getirmiş olan film...maalesef hiçbir zaman böyle birşey olamaz dedirtemeyecek kadar ciddi bir korku ütopyası örneği.yazarın diğer kitaplarını da okumanızı tavsiye ederim...
george orwell ile beni tanıştıran arkadaşa hep teşekkür etmek istemiştim. romana göre film yalın kalsa da oyunculuk ve dramasıyla filmi de roman kadar olamsa da başarılı.'bütün kitaplar eşittir; bazı kitaplar daha eşittir'
romanını okurken ki o baskı filmi izlerken de üstümdeydi.film bir an önce bitsin de rahatlayayım diye izledim resmen. işte bu sebeple çok başarılı buldum.
bu filme bir edebiyat eseri değerlendirmesi yaparsak çok mantıklı olur. ayrıca yönetmen radford'da işini o kadar iyi yapmış ki o baskı duygusunu üzerinde fazlasıyla hissedebiliyorsunuz. bu filmin bir diğer önemi de muhteşem richard burton'un son filmi olmasıdır. film montajdayken kendisi ölmüştür!!!
kanımca kötü bir kitap uyarlaması. bir uyarlamanın başarı ölçüsü kendi kendine ayakta durabilmesine bakar. ve bence filmin bunu tek başına yapabilmesi çok zor. sadece konunun, kurgunun eksikliklerinden ya da örtüşmeyen yerlerinden bahsetmiyorum. "2 minutes hate" sahnelerindeki duygu eksikliğinden tutun da winston smith'in tam olarak ne düşündüğü, partiye ya da geçmişe dair ne hissettiği filmde o kadar sönük ki film boyunca protagonistimizin ne amacı, ne duyguları, ne de içinde bulunduğu dünya belirsiz. en basit örneğiyle "i love you"larının gittiği yerler bile muamma. bu filmde kurgu bütünlüğünden çok bir duygu bütünlüğü eksikliği var bana kalırsa. winston'ın hissettikleri ve iç dünyasındaki çırpınmalar zerre kadar izleyiciye geçmiyor. ayrıca kitapta george orwell'in öne çıkardığı highlightlar da bu filmde yok. julia'yla son karşılaşmaları, rüyalarındaki altın ülke teması, buharlaşmalar, proleterlerin dünyası, tarihin çarptırılması ve geçmişe duyulan özlem çok silik kalmış. daha çok özel hayat ihtiyacı ve savaş psikolojisi üzerinde durmuş film, açılamamış daha fazla. kısacası büyük bir hayal kırıklığı yarattı film bende. postmodern edebiyatın bu başyapıtını okumayanlar için pek bir şey ifade etmeyen bir deneme.
bence gerçekten sistem temasından çok cinsel öğelerin ön plana çıkarıldığı bir film olmuş!! anlamak için kitabının mutlaka okunması gerekiyor bence filmle kalınmamalı!!
Orwell’in 1984 dünyasına ilişkin öngörülerinin anlatıldığı ’1984’romanının,1984 yılında beyazperdeye aktarılması çok güzel olmuş.Michael Redford son derece zor bir görevin altından alnının akıyla çıkmayı başarabilmiş.1984 romanının temel öngörüleri arasında yer alan ’büyük güçler arasındaki savaş sendromu’bir polis devletinin dev ekranlarından yansıyan haberlerle sürekli taze tutulmuş.Totaliter devlet yapısının vatandaşların temel özgürlükleri üzerinde yarattığı yıkım, çok iyi vurgulanmış.İşkencenin de olağanlaştırıldığı 1984 dünyasında,polis devlet mekanizmasının tek tip insan yaratma ereği göz önüne alınarak,senaryo,romanın sınırları aşılmadan sağlam bir zemine oturtulmuş. ’ Daha çok cinsel özgürlük teması işlenmiş ve sistem eleştirisi yeterince yapılmamış’eleştirisine katılmıyorum.Bu görüşümü ise Orwellin romanında özellikle vurgulanan ve filme de ustalıkla yansıtılan bir kesitle desteklemek istiyorum.Winstonun söylediklerini hatırlayalım: -Karşılıklı düşünce prensiplerinin işığında,savaşın gerçek olup olmadığı,ya da zaferin mümkün olup olmadığı önemli değildir.Savaşın kazanılmasına gerek yoktur, devam etmesi gerekir.Modern savaş aracının en önemli amacı,insanın ürettiği şeylerin yıkımıdır.Hiyerarşik bir toplum sadece açlık ve umursamazlık sayesinde yaratılabilir.Prensip olarak yapılan savaş harcamaları yüzünden, toplum hep açlık sınırında bırakılır.Aslında savaş, yöneten gruplarla, onlar için çalışanlar arasında geçer ve amaç Avrupa,Asya ya da Doğu Asya’ya karşı zafer elde etmek değil,toplum yapısını sürekli istenen saflıkta tutmaktır. Sizce burada 1984 dünyasının atmosferine karşı bir eleştiri yok mu'Evet fazlasıyla var.Yaratılan savaş toplumu, bir yazarın kaleminden işte böyle ustaca eleştiriliyor.Günümüz dünyası için de fazlasıyla geçerli olan bu tespitler, 2005 dünyasını sağduyuya ve aklın ışığına çağırıyor. Bütün buraya kadar yazılanlar iyi hoş da;bu yazılanlardan sonra sizce ’büyük biradere’danışmalı mıydım'Büyük biraderlerin dünyasında düşünceye yer var mıdır acaba'Yazım inşallah ’düşünce polisine’takılmaz.....
Romanını okumadım ama konu olarak pek beklediğim gibi değildi. Katı bir eleştirir yok sanki değip geçiyor.Sistem eleştirisini göremiyoruz. Bir de sanki sadece cinsel özgürlükten bahsediyormuş gibi.Orwell'ın kitabını okuyup karşılaştırmak gerekiyor....
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.