Hesabım
    Serena
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Serena

    Kimya her filmde tutmaz...

    Yazar: Fırat Ataç

    Peşpeşe gelen David O. Russell güzellikleri Silver Linings Playbook ve American Hustle'daki performanslarıyla hem bireysel hem takım olarak ödül törenlerinin gediklisi olan Jennifer Lawrence ve Bradley Cooper, üçüncü işbirlikleri Serena ile karşımızda. Sayı olarak üç sıralama olarak üçe tekabül etmiyor bu sefer. Zira Serena'nın çekimleri Silver Linings Playbook'un bitişiyle başlıyor.

    İlk olarak Darren Aronofsky'nin uyarlayacağı söylenen Ron Rash romanının, 2011 yılında En İyi Yabancı Film dalında Oscar kazanan In a Better World'ün yönetmeni Susanne Bier'e teslim edilmesiyle başlayan süreç oldukça sıkıntılı. Sadece ülkemizde değil tüm dünyada 2 yıl gecikmeli olarak gösterim şansı bulabilmesi Serena'yı 'potansiyel bir fiyasko' sınıfına sokuyor. Yine de elinizde ödül avcısı bir yönetmen, çok okunan bir roman ve iki yıldız başrol oyuncusu varsa eninde sonunda potansiyel, gerçeğe ya da yalana dönüşmek zorunda.

    Buhran zamanı Kuzey Carolina'sında geçen hikaye, kereste şantiyesi sahibi George ve ilk görüşte evlenme teklifi ettiği (yaklaşık 3. cümlesinde) Serena arasındaki tutkulu ilişkiye odaklanıyor. Serena, zengin bir kocayla evlenip çeşitli davetlerde çayını/içkisini yudumlayacak kadınlardan değil. En kısa sürede kocasının işlerinde aktif rol üstlenmeye, evlilik öncesinde pek de kolay geçmeyen hayatının getirileriyle kazandığı 'güçlü ve on parmağında on marifet olan kadın' imajıyla şantiye çalışanlarının saygısını kazanmaya başlıyor.

    İlişkinin başlangıcı noktasında işi oldu bittiye getirmesi yüzünden inandırıcılık problemleri olan ilk dilim, filmin en oturaklı bölümü de aynı zamanda. Ortada cicim aylarıyla sizi sıkmayan ve Serena'yı az da olsa tanıma fırsatını barındıran bir gidişat var çünkü. Ne zaman ki film yan hikayelerle desteklenmeye başlıyor, o anda Bier kontrolü yitiriyor. Pembertonların ekonomik krize rağmen şirketlerini ayakta tutma çabası, Serena gelmeden önce tıkır tıkır işleyen ortaklıkların bozulması, şerif önderliğindeki bir başka grubun kasabaya yapılacak ulusal park konusundaki ısrarlarıyla ortaya çıkan 'para' bazlı tartışma ortamı, George'un daha önceki ilişkisinden olan oğlu ve gizemli Galloway'in ne idüğü belirsiz hareketlerinden oluşan çok 'katmansız' yapı, yönetmenin ne anlattığı konusunda bizleri şüpheye düşürüyor.

    Erkeklerin dünyasında, hiçbirinden yardım almaksızın ayakta durabilen güçlü Serena'nın çocuk sahibi olamayacağının anlaşıldığı andan itibaren yaptığı şeyler ise filmin ana karakterini kendi elleriyle değersizleştirmesi anlamına geliyor. Bu kadar güçlü bir kadının, doğurganlığını yitirdiği andan itibaren kocasının kendinden önceki sevdiceğine ve onların çocuğuna sarması bizi karakterden uzaklaştırıyor. Zaten kendi başına bir anlam ihtiva etmeyen George'un kaderini merak etmeyen seyirci Serena'dan da uzaklaştığı anda film uzatmaları oynamaya başlıyor.

    Kağıt üzerinde çizdiği Altın Dönem Hollywood filmleri kisvesinin altını dolduramayan Serena, finaline doğru kullanıma soktuğu sembolizmle iş, işçi, doğa, kapitalizm ve çevrecilik minvalinde söyleyebileceklerini de elinin tersiyle itiyor. Aradan geçen 2 senelik zaman diliminde bir çok kurgu masası deneyimi yaşadığını düşündüğüm filmin kısa süresi sisli dağ ve orman görüntüleriyle tamamına erdiğinde 'pahalı ve ucuz bir melodram' kalıyor zihinlerde.

    Fırat Ataç / firatatac.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top