“Stargate” (1994), “Independence Day” (1996), “The Patriot” (2000), “The Day After Tomorrow” (2004), “10,000 BC” (2008) ve “2012” (2009), “Independence Day: Resurgence” (2016) gibi uçuk kaçık gişe canavarı filmlerin yönetmeni Roland Emmerich, bu kez ayakları yere basan bir Shakespeare öyküsü anlatmış (şimdilik öyle diyelim)…
Konu Shakespeare, mekân da Elisabeth İngiltere’si olunca, Vanessa Redgrave gibi yaşayan bir efsanenin dâhil edilmeyeceği bir film de düşünülemezdi zaten…
Aynen bu şekilde düşündüğünü sandığımız Roland Emmerich’de, Vanessa Redgrave’in yanına Rhys Ifans, Sebastian Armesto, Rafe Spall ve David Thewlis gibi isimleri de ekleyerek ilk iş olarak filmin oyuncu kadrosunu oluşturmuş…
Filmin müziklerini yapan Harald Kloser ile görüntü yönetmeni Anna Foerster ve görsel efekt ustası Volker Engel, Emmerich’in yıllardır birlikte çalıştığı isimler… Academy ödülüne aday olan kostümler, makyaj ve dekorlar, dönemin ruhu ile tam bir uyum içinde… Kurgu içinde söylenilecek bir şey yok…
Yani diğer Emmerich filmlerinde olduğu gibi kâğıt üzerinde yine her şey dört dörtlük…
Ama gel gör ki, 30 milyon dolar gibi ciddi bir bütçeyle çekilen bu film, sonuç olarak dramatik bir şekilde gişeye çakılmış… Zaten Rotten Tomatoes’deki olumsuz yorum ve düşük puanlarda bu negatif gişe performansının ilk sinyallerini vermiş…
Peki, neden böyle olmuş?
Bizce iki konuda ezber bozmaya çalışıldığı için…
Nasıl mı?
Ezber bozan durum (1):
Her şeyden önce John Orloff’un anlattığı Shakespeare’in yaşam öyküsü ile yüzyıllardır anlatılagelen Shakespeare’in geleneksel yaşam öyküsü birbirleriyle hiç mi hiç örtüşmüyor…
Ezber bozan durum (2):
Filmde, tek bir oyunculuk yahut sinema tekniği hatası söz konusu değil… Ancak yönetmen koltuğunda oturan insan Emmerich olunca, herkes yine bilim kurgu, dünya dışı yaratıklar ve bol aksiyon soslu hayal ürünü olayların anlatıldığı masalsı bir film beklemiş…
Yani bu tarz, Emmerich fanlarına biraz ağır gelmiş…
Sanıyoruz bunu kendisi de fark etmiş olmalı ki, yeniden “Stargate” ve “Independence Day 3” çekmeye hazırlanıyor…
Şahsen biz bu filmi büyük bir ilgiyle ve severek izledik… Ancak izlerken, aynı hikayeyi bir de Julie Taymor çekseydi ortaya nasıl bir film çıkardı demekten de kendimizi alamadık…
Arşivimize de dâhil ettiğimiz bu filmi tüm sinemaseverlere hararetle önerirken, fırsat bulursanız John Madden’ın anlattığı bir başka Shakespeare hikâyesi olan “Shakespeare in Love” (1998) a da bir göz atın diyoruz…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 11 Haziran 2018 günü saat 01.17’de yazılarak paylaşılmıştır...