Hesabım
    New York'ta 2 Gün
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    New York'ta 2 Gün

    Bir Fransız New York’ta peynirsiz ve sosissiz kaç gün geçirebilir?

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Fransız aktris Julie Delpy, genç yaşında başlayan oyunculuk kariyerini yan rollerde emin adımlarla sürdürdükten sonra, kendisini başrole taşımayı başarmış bir isim. 1995’te gelen ve Ethan Hawke ile başrolü paylaştığı (ve senaryosuna da el attığı) Gün Doğmadan (Before Sunrise) beyazperdeyi salladığında, 10 yıllık sinema deneyiminin tadını çıkartmakta olan güzel oyuncu, 2000’li yıllarda el attığı yönetmenlik kimliğini de günümüzde rayına oturtmaya çalışıyor.

    Filmlerinin senaryosunu da kendisi kaleme alan Delpy, görünen o ki yine en çok kendi köklerinden beslenerek sinemasının çatısını oluşturuyor. 2007 yapımı Paris’te 2 Gün’ün hikaye açısından devamı olarak kurgulanan New York'ta 2 Gün’de bu sefer kent ve sevgili değişmiş ama yaşanan olayların karmaşası ve naif absürtlüğü hala capcanlı yerinde! İlk filmde Adam Goldberg’in canlandırdığı, “takıntılı Amerikalı sevgili Jack” yerine, bu sefer bayrağı “dert ortağından sevgililiğe yatay geçiş yapan Mingus” (Chris Rock) alıyor. Marion, Jack’ten ayrılma sürecindeyken, iş arkadaşı Mingus’un omuzunda ağlıyor ve bir anda kendisini yeni bir ilişkinin içinde buluveriyor! İki çocuklu bu evde öncelikle saygı, anlayış ve sevgi üzerine kurdukları beraberlik, Marion’ın “oldukça çılgın” tasvir edilen Fransız ailesinin bir süreliğine ziyarete  gelmesiyle tabir-i caizse teste tutuluyor. Tabii test edilenin Mingus’un sinir sistemi olduğu da varsayılabilir.

    İlk filmden baba rolünde tanıdığımız Jolie Delpy’nin öz babası olan Albert Delpy’nin yanı sıra ablasını canlandıran Alexia Landeau ve eski sevgililerinden Manu’yu oynayan Alexandre Nahon, New York’a geçiş yapan hikayenin temel taşları diyebiliriz. Zira Delpy ilk filmde kurduğu ve filmin tüm albenisini bu karşıtlıklar üzerinden yürüttüğü “Avrupa kentinde bir Amerikalı” temasını, bu sefer “Amerika’da 3 Fransız” ile tersine çeviriyor.

    Çok net olarak söyleyebilirim ki, senaryoda başka bir şeye dokunmadan New York’ta iki gün geçiren isimler Fransız değil de Türk olsaydı, bu filmin sorumlularına Türklüğü ve Türk milliyetçiliğini aşağılamaktan dava açılabilirdi! Marion’un Fransız ailesi Amerikalıların gözünde “öteki”, hatta öyle öteki ki, Amerikalılar bir dönem Avrupa’nın en soylu topluluklarından olan Fransızlara kendi sterilliklerinden gerçekten böyle burun kıvırıyorlarsa, o algıdaki üçüncü dünyayı düşünemiyorum!  Neyse ki Delpy’nin, bize mahsus milliyetçi alınganlıklarla uğraşmadan, sinemasında kullandığı muhteviyatı dengeli biçimde öğütebilen bir üslubu var. Fransızları gümrükten kaçak peynir geçirmeye çalışan, ulu orta ot çeken, teşhirci/seks düşkünü insanlar gibi çizse de, aynı oranda Amerikalılara da vurmayı ihmal etmiyor; tıpkı ilk filmde olduğu gibi. Filmin bu açıdan en gülümseten sahneleri Mingus’un Barack Obama’nın posteriyle kendisini kaptırarak  samimiyetle sohbet ettiği anlar. Yeri gelmişken Chris Rock’ın kendisine biçilen rolün hakkını verdiğini de ekleyelim.

    Bu filmin sürpriz ismi ise kendisi olarak karşımıza çıkan Amerikalı oyuncu Vincent Gallo. Sürprizbozan/spoiler vermeyelim ama Gallo’lu cafe sahnesi bile filmi izlemeniz için başlı başına bir sebep olabilir. “Bir sanatçının ruhu ne kadar eder?” diye soran Delpy post modern sanat anlayışı ile inceden dalgasını geçmeyi ve belki de açıkça özeleştiri yapmayı ihmal etmemiş. Bol gürültülü sahneleri ve tarzı nedeniyle Woody Allen ile ister istemez karşılaştırılan Delpy’nin, giderek istediği dili oturtmaya başladığına işaret tüm bunlar.

    Sonuç olarak karşımızda auteur’luğa doğru yürümekte kararlı olan bir yönetmenin bol kültürel ve politik göndermeli, hafif meşrep komedisi duruyor.  New York’ta İki Gün’ün belki de tek handikapı vizyona girişinin bizde maalesef gecikmiş olması, öte yandan bu durum ‘iyi’ filmlerin başına sık sık geldiğinden şaşırmamak lazım. Yapım yılı 2012 olması sizi aldatmasın, her şeyinde Julie Delpy imzası olan taze New York’ta 2 Gün, Before Midnight’ı bekleyen sıkı hayranlar için ana yemek menüsünden bu hafta sinemalarda…. 

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top