Film, 20. yüzyılın başlarında açılıyor. Arabistan'da "Sarı Kuşak" bölgesinde Emir Nesib (Antonio Banderas) ve Sultan Amar (Mark Strong), savaşmışlar ve savaşı kazanmış Nesib, Amar'ın iki küçük oğlu Saleeh ve Auda'yı rehin alınca barış sağlanıyor. Nesib'in küçük kızı Leyla, Amar'ın oğlu Auda'ya hemen ısınıyor. Yıllar geçiyor. Rehinler yüzünden barış sürüyor. 1930'lu yıllar. Teksaslı petrolcüler uçakla "Sarı Kuşak"ta incelemeler yaparken, Nesib'in krallığında kolera belası da sürüyor. Tam bu sırada Amerikalılar Thurkettle (Corey Johnson) öncülüğünde Nesib'i ikna edip toprak altındaki "kara altın" petrolü çıkartıyorlar.
Nesib, her şeyi Kuran üzerinden yorumlayan kendi içindeki kabileleri de inandırarak krallığını zenginleştiriyor. Okullar, kütüphaneler, camiler inşa ettiriyor. Elbette ordu da kuruyor. Hem de devrin teknolojisiyle. Krallık "kara altın"la para içinde yüzüyor. Amerikalılar önce Amar'a gitmişler. Ama sultan Kuran'dan ve mollalarının yorumlarıyla teklifi çevirmiş. Batıdan gelen şeytan ve kafir işidir mollalara göre. Hiçbir şey sonsuza kadar aynı gitmiyor. Şahin kuşuna tutkulu Saleeh'in (Akın Gazi) öldürülmesi her şeyi altüst ediyor. Nesib, kızı Leyla'yı (Freida Pinto) Auda'ya (Tahar Rahim) veriyor barışın sürmesi için. Auda barış elçisi olarak babası Sultan Amar'a gidiyor ve bu gidiş her şeyi baştan aşağı değiştiriyor. Orada, doktor kardeşi Ali'yi (Riz Ahmed) de tanıyor Auda. Çöldeki kanlı çarpışmalarda Auda, önce kabileler, sonra da emirlikleri birleştirerek petrolün getirdiği zenginliği herkese ulaşmasını sağlıyor politik dönüşümlerle.
Bu filmin Tunus çöllerinde çekimleri sürerken "Arap Baharı" başlamış. Ülkede devrim olurken çöllerde de çekimler sürmüş. Jean-Jacques Annaud'nun bu filmi, üç farklı oyunculuk geleneğini de bir araya getirmiş. Avrupa, Hollywood, Bollywood ve Ortadoğu sinemalarının oyuncuları farklı tatta oyunculuklar sunarak, sarı renk tonlarının kuşattığı bu filme bambaşka renkler katmışlar. Hintli oyuncu Freida Pinto, Michael Winterbottom'ın 2011 yapımı "Trishna" filminde izledik 31. İstanbul Film Festivali'nde. Daha önce Oscarlara boğulmuş Danny Boyle'un 2008 yapımı "Milyoner (Slumdog Millionaire)" filmiyle sinemaya giriş yapmıştı. "Trishna" filminde Jay'i canlandıran Riz Ahmed, Annaud'nun filminde Dr. Ali olmuş. Filmin başrolünde Auda'yı canlandıran Tahar Rahim'i, Jacques Audiard'ın 2009 yapımı muhteşem filmi "Yeraltı Peygamberi (Un prophète)"nden hatırlayabilirsiniz.
Antonio Banderas ve Mark Strong gibi oyuncuları, çoğu insan biliyor. Annaud, filminin altlarında politik tarafları tutsa da, ilk bakışta bu film eski zamanların macera yüklü savaş filmlerini hatırlatıyor. İyilerin ve kötülerin altının iyice çizildiği, seyircileri bir tarafla sürekli özdeşleştiren hikâye kurgusu, 2011 yapımı "Kara Altın (Black Gold)" filminin ruhu. Bazı sosyolojik taraflara şöyle bir değip geçiyor film. Filmin büyük bölümünün Arap sermayesiyle yapıldığı için olabilir. Ama yine de bazı şeyler, o alacakaranlığın içinden seziliyor. Kabileler ve aşiretlerin kuşattığı Arap coğrafyasında mollalar Kuran'ı kendilerince yorumlayıp, okuma-yazma bilmeyen halkı kolayca etkileyebiliyorlar. İşte bu filmin en önemli tesadüflerinden biri, Arap uyanışıyla beraber çekilmesi. Petrolle zenginleşen emirliklere demokrasi gelecek belki de.
1943 doğumlu Fransız Annaud, sinemanın önemli yönetmenlerinden. Onun perdede gördüğümüz ilk filmi, 1986 yapımı "Gülün Adı (Le Nom de la Rose)" filmiydi. Umberto Eco'nun bu romanı Ortaçağ'da geçen bir polisiyeydi. Ustanın, 1988 yapımı "Ayı (L' Ours)" filmi sinema tarihinde müstesna bir yerde. Yavru ayı Youk insanları kendine bağlamıştı o vakitler. Annaud'nun Gérard Brach'ın senaryosundan çektiği 1981 yapımı "Ateş Savaşı (La Guerre du feu)", atalarımızın ateş savaşlarını anlatıyordu. Çok az film yapan Annaud, bu filminde insan davranışlarını çok iyi gözlemlemişti. Bu deneyim, onun filmlerine yansıyor zaman zaman.
Annaud, "Kara Altın" filmindeki savaş sahnelerinde sadece insan şiddetini ve kanlı ölümlerini göstermemiş. İnsanlar birbirleriyle savaşırken en büyük mücadeleyi de doğaya karşı veriyorlar. Filmin sinemaskop görüntüleri de gerçekten çarpıcı. Çarpışma anlarında sürekli kayan ve şiddetin içine dalan bu kamera, seyircilere o anları yakından yaşatıyor. Fonda duyulan senfonik müzikler de filme epik değer katmış. Bu epik film, 1913-2007 yıllarında yaşamış İsviçreli yazar Hans Rüesch'ün 1957'de yayımlanmış "South of the Heart: A Novel of Modern Arabia" romanından uyarlanmış. Yazarın 1960 yılında "Top of the World" romanı da Nicholas Ray tarafından "The Savage Innocents" adıyla sinemaya aktarılmıştı. Filmin senaristi de şöhretli. 1954 doğumlu Hollandalı senaryo yazarı ve yönetmen Menno Meyjes en çok Steven Spielberg'ün 1985 yapımı "Mor Yıllar (The Color Purple)" filminin senaristi olarak hatırlanıyor.