Öyle günler olur ki, oradayızdır ama sanki değilizdir... Yokuzdur, yabancıyızdır...
Görürüz ama farklıdır aşina olduklarımız. Havayı, suyu bahane etmeyi bırakmışsak, bu sefer ararız kendimizde bilinçle üretilmiş yeni bahaneleri...
Bahaneye gerek kalmaz bazen, sadece sıkılmışızdır...
Sıkılmak mı? Var mı böyle bir kavram? Sıkılmak, bedenin, zihnin fazla geldiği nokta mıdır? Orada olmama, yaptığın şeyi yapmama isteği midir? Yanlış boyutta olması mıdır?
Arayış mıdır? Neyi ararız? Tanrıyı? Kendimizi? Ruhumuzu?
Tanrı her yerdedir ama görebiliyor muyuz, hissedebiliyor muyuz? Neden geldik bu dünyaya? Bir şeyler yapmak için mi? Bunun için bahşedilmiş yeteneklerimiz mi var? Sezgilerimizden ziyade, zihnimiz ile mi keşfetmeye çalışıyoruz? Zihnin ötesinde olanı zihinle mi arıyoruz?
İnsana kim olduğunu sorgulatan To the Wonder filminde baş roldeki birbirine aşık olmuş ana karakterler ön planda olsa da, Peder Quintana insanı başka yerlere sürüklüyor...
Filmin erkek oyuncusu Ben Affleck, güzelliği ile dikkatleri çeken Hitman ve Bond filmlerinde tanıdığımız 1979 doğumlu Ukraynalı Olga Kurylenko, bu filmi ile oyunculuğu konusunda da oldukça iddia olduğunu ispatlamış; kendisini 2013 bilim kurgu filmi Oblivion’da da rol alıyor.
Diğer güzel ise Rachel McAdams, 1978 Kanada doğumlu... Sherlock Holmes, The Time Traveler's Wife, Midnight in Paris, ve The Wov gibi filmlerde önemli roller alan oyuncu bu filme de oldukça başarılı bir performans ortaya koymuş. Oscar ödüllü İspanyol Javier Bardem için söylenecek bir şey yok gibi... Yine harika; bir bakışı ile iyi veya kötü adama olabilen oyunculardan...
Anna:
“Hayat bir rüya... Rüyalarında hatalar yapamazsın. Rüyalarında kim olmak istiyorsan, o olursun.”
Yazının tamamı Tuvalet Kağıdına Notlar blogspot da...