Doğa ve İnsan Bir Kez Daha Karşı Karşıya!
Yazar: Su BahadırKarlar Kralı Norm yetişkinler için bir film değil, burası kesin. Buz Devri ya da Çılgın Hırsız gibi yelpazesi geniş bir yapım olmadığını hemen anlayabiliriz. Film her ne kadar bugüne kadar tutulmuş animasyon hitlerinin hepsinden birer parça alarak ortaya homojen bir fabl çıkarmış olsa da, ne yazık ki animasyon yapımlar bu yolla pek bir yere varamıyor. Madagaskar, Minyonlar ve Buz Devri'nin bir karışımı tadındaki filmin yönetmen koltuğunda oturan Trevor Wall ilk kez beyazperdede şansını deneyen bir isim. Televizyonda boy gösteren animasyon serilerde yönetmenlik yapmış olan Wall'un birçok konuda acemi kalması da beklenen bir şey. Filmin renkleri, atmosferi ve görsel zenginliği de, sanat yönetmenliğinden gelen Wall'un filme kattığı bir avantaj denebilir.
Filmin senaryosunda kopukluklar olsa da ve hayvanlarla insanların karşı karşıya geldiği senaryolar artık iyice acımasızlaşsa da, filmin alt metni insan ve doğa arasındaki çatışmada yatıyor. Evi istila edilen Norm ve arkadaşları Kutup bölgesinden kalkıp New York'a geldiklerinde sadece evlerinden değil, doğadan da kopuyor. Ve tabii ki "insan" figürü bir kez daha doğayı katleden paragöz bir figür olarak resmediliyor. Bunun için filmi değil, animasyonda hayvanların boy göstermesinin kaçınılmaz baskısını suçlayabiliriz. Çünkü fabl türü animasyonların hepsinde olduğu gibi hayvanlara karşı duran bir "öteki" olmak zorunda. Konuşan bitkilerin hayvanlara karşı savaş vermesi pek ilgi çekmediğinden otomatik olarak bu "öteki" insanlar oluyor.
Filmde hayvanları komplo kurabilen ve sinsice çalışabilen bir yapıda görüyoruz. Evini yok edenlerin şirketine maskot olan Norm'un asıl gayesinin şirketi içten çökertmek olduğunu bilerek, "masum" tarafın kaçınılmaz savunmasızlığı da ortadan kalkıyor. Sadece evlerini geri almayı değil, şeytani emlakçı Greene'den intikam almayı da amaçlayan bir yan görüyoruz burada. Bu da animasyon yapımların altında politik veya sosyolojik gönderme arayan sinemaseverleri iyice coşturacak türden bir psikolojik örnek teşkil ediyor. Filmlerde derinlik aramadan eğlenebilen çocukların severek seyredebileceği yapım hayvanları seven, doğayı koruyan ve yardımsever insanların olmadığı bir distopya aslında.
Filmde danseden kutup ayısı, akvaryuma çiş yapma, kuşların insanların üzerine pislemesi gibi aslında rahatsızlık veren pek çok sahne bulunsa da, şirin şeker animasyonlardan ayrıldığı bir gerçek. Günümüzde animasyon türünün de seyrini düşünürsek aslında çizginin çok da dışında kalmış bir yapım değil. Şiddet dozajını düşük tutması artı bir puan getirirken, seslendirme kadrosunun başarısı da filmin iyi yönlerinden biri oluyor.
Doğa ve insanı karşı karşıya getiren ve nihayetinde tekrar ve tekrar doğanın kazandığı bu film çocuklarının filmlerdeki karakterlerden etkilenmeyeceğini bilen ebeveynler için sert mizahlı, çizgi dışında bir yapım diyebiliriz!