Nefes Nefese
Yazar: Murat Özer101 Reykjavíkle (2000) başlayan kısa ama özlü kariyerinde ikinci kez (ilki Cennete Kısa Bir Yolculuk/A Little Trip to Heaven; 2005) Amerikan sularına giren İzlandalı yönetmen Baltasar Kormákur, Nefes Nefeseyle (Inhale) organ ticaretinin bireysel yansımalarına yöneltiyor ilgisini. ABD'de başlayıp Meksika'ya uzanan hikayesiyle izleyeni 'tereddüt'te bırakan bir atmosfere kucak açıyor yapım. Ahlaki sorgulamanın hangi tarafında yer tutmanız gerektiği konusunda kafanız karışıyor anlayacağınız.
Akciğerlerinden hasta kızına organ nakli yapılabilmesi için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır bir ailenin dramını takip ediyoruz hikayede. Doğruluktan ödün vermeyen savcı baba, ölümü yaklaşan kızını kurtarabilmek için yasa dışı organ nakillerinin yapıldığını duyduğu Meksika'ya doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkıyor. Öyle böyle değil, tam bir cehennemin içinde buluyor kendini. Türlü badireden sonra hedefine ulaşıyor, organ nakli mafyasının içine girmeyi başarıyor, ama son noktada 'vicdan'ıyla baş başa kalıp 'zor tercih'ini yapmak durumunda kalıyor. Bu tercih, onu Sophie'nin Seçimi tadında bir durumla baş başa bırakıyor...
'Müreffeh' ABD'nin 'arka bahçesi' Meksika'nın, 'büyük ağabey'in her türlü 'pislik'ini içine alan yapısı, "Nefes Nefese"nin arka planındaki gerçekçi yapıyı destekliyor. Öyle ki, 'korunaklı' topraklardan çıkıp tehlikeli sulara adım atan başkahraman, sudan çıkmış balığa dönüyor Meksika'da, 'kızını kurtarma' motivasyonu olmasa uğramayacağı bir coğrafyada hayatta kalma mücadelesine giriyor. Bu serüven, trajik sonuçlar da getirse çok şey öğretiyor ona, 'üst sınıf' bir Amerikan ailesinin Meksika cangılında ne işi olduğunu sorgulatıyor. Hayatın sudan ucuz olduğu topraklarda yaşadığı 'ikilem', belki de hayatını tümden değiştirecek bir 'deneyim'e dönüşüyor.
Baltasar Kormákur, gerilim terbiyesi almış sinemasının insan ruhunu didik didik eden yapısını burada da etkili bir biçimde kullanıyor. Sosyolojik bir saptama yaparken sinemasının özelliklerini yerle bir etmekten kaçınıyor, karakterlere belli bir mesafeden yaklaşmayı tercih ediyor, zaman zaman olayların göbeğine inse de nesnelliği zedeleyecek bir yakınlık kurmaktan uzak duruyor, kısacası insanlığın yerlerde sürünen durumunu fotoğraflamaya çalışıyor, kimseyi yargılayıp etiketlemeden. Yönetmen, bu tavrını yansıtırken bizi de bazı sorularla baş başa bırakıyor. Bir aile dramı biçiminde çizdiği çerçeveyi kimi yan unsurlarla destekleyerek resmi biraz daha büyütmeyi deniyor, ama sınırları zorlamayı da düşünmüyor. Sorularımızın cevaplarınıysa vermiyor, hepsinin çözümünü bize bırakıyor, bir tür hesaplaşmaya götürüyor bizleri. Toplumun bize biçtiği rolün dışına taşmaya zorluyor, ahlaki sınırların arkasına sığınma lüksünden mahrum ediyor. Filmdeki savcı karakterinin yaşadığı ikilemin bir benzerini yaşatıyor bizlere, toplumsal klişelerin durması gerektiği yeri gösteriyor.
"Nefes Nefese"nin hissettirdikleri önemli gerçekten de, bunu kimi senaryo boşluklarına karşı yapıyor olmasıysa bir erdem. Evet, filmde senaryodan kaynaklanan bazı eksiklikler göze çarpıyor. Özellikle savcının Meksika'ya adım attığı ilk anlarda başına gelenler ya da organ nakli mafyasının başındaki polisin onu 'yem' olarak kullanması gibi 'havada kalan' kimi bölümler mevcut yapımda. Öte yandan ilk andan sona kadar ağırlığını koruyan öncelikli motivasyon, yani bir babanın çocuğu için yapabileceklerinin sınırı olmaması, bu tür gevşeklikleri perdeliyor, hikayenin ayakta kalmasını sağlıyor.