Yönetmen Jaume Collet-Serra ile Liam Neeson'ın dördüncü defa birlikte çalıştıkları The Commuter, her gün işine gidip gelen ve kazandığı az para ile ailesini geçindirmeye çalışan Michael'ın, bir gün bindiği trende bir kadınla karşılaşmasıyla birlikte hayatını tehlikeye atmasını anlatıyor. Bu gizemli kadın, Michael'a 100.000 dolarlık bir teklif sunar ve bunun karşılığında bu trene ait olmayan birisini bulmasını ister. Ve eğer Michael bu kişiyi bulamazsa, trendeki herkesin hayatı tehlikeye girecektir.
Collet-Serra ile Neeson'ın şu ana kadar birlikte çektikleri filmler, izlerken çok eğleneceğiniz ama bittiğinde unutacağınız türden filmlerdi. Bu ikilinin Unknown ile Run All Night filmlerini ortalama bulsam da Non-Stop filmini oldukça eğlenceli bulmuştum. Bu yüzden The Commuter için heyecanlıydım. Tıpkı Collet-Serra ile Neeson'ın diğer filmleri gibi, bu filmin de eğlenceli bir izle-unut türünde bir film olmasını bekliyordum. Ve film bana tam da bunu vermeyi başardı.
Eğer bu filme girerken aşırı gerçekçi ve ciddi bir iş bekliyorsanız, The Commuter'ı oldukça saçma bulabilirsiniz. Fakat benim için bu bir sıkıntı olmadı çünkü film, hikayesinin saçma olduğunu bildiği için imkansızı başarmaya çalışmıyor. Bu sayede film sürükleyiciliğinden ödün vermiyor. The Commuter'ı izlemeye biraz yorgun bir şekilde gelmiş olmama rağmen, film boyunca hiç sıkılmadım ve mantık hatalarına fazla kafa yormadan eğlenceli bir 100 dakika geçirdim.
Jaume Collet-Serra'nın bu filmde yarattığı atmosfer gayet başarılıydı. Film boyunca Liam Neeson'ın yaşadığı şaşkınlık duygusunu siz de hissediyorsunuz ve filmin finalinde ise her şey -saçma olmasına rağmen- tatmin edici bir şekilde sonlanıyor. Bunun dışında Liam Neeson'ın performansı hiç de fena değildi. Yani oyunculuğu Taken'deki kadar etkili olmasa da, 65 yaşına gelmiş bir adamın bir aksiyon filminde başrolü üstlendiğini düşünürsek, performansı kötü değildi. Yaşlanmış olmasına rağmen Neeson'ın, kariyerini Nicolas Cage veya Bruce Willis gibi çöpe atmamasını ve ortalamanın üzerinde işlerde oynamasını görmek oldukça hoş ayrıca.
Yardımcı oyunculardan Vera Farmiga rolünde harikaydı (zaten Farmiga'nın değeri en az bilinen kadın oyunculardan birisi olduğunu düşünüyorum) ve Patrick Wilson ise idare ederdi. Filme girmeden önce fragmanları izlemediğimden dolayı bu ikilinin filmde olduğunu duyunca, bir an The Commuter'ın bir The Conjuring spin-off'u olduğunu düşünmedim değil.
Aksiyon sahneleri ise fazla olmamasına karşın fazlasıyla tatmin ediciydi. Hatta filmdeki bir sahne Liam Neeson'ın bulunduğu en iyi aksiyon sahnelerinden birisiydi. Ortaya atılan gizem ise yeni kuralları yıkmasa da, dediğim gibi sürükleyici olmayı başarıyor.
Bunların dışında, The Commuter kusursuz bir film değil. Film harika olmaya çabalamadığı için sorunlar o kadar büyük değildi ama yine de bunların birkaçından bahsetmek istiyorum.. Muhtemelen filmin en kötü yanı, zayıf CGI'ydı. Filmin finali hariç ortada aşırı göze batan bir şey olmasa da, filmdeki renk dağılımından dolayı neyin gerçek ve neyin sahte olduğu rahatça ayırt edilebiliyordu. Bir de filmdeki yan karakterler o kadar ilgi çekici olmadığından ne zaman film onlara zaman ayırsa tempo birdenbire duruyordu.
Sonuç olarak The Commuter, kesinlikle harika bir film değil. Ama ne olmak istediğini çok iyi biliyor; seyirciye üzerinde fazla düşünmeden 100 dakika boyunca eğlenecekleri bir seyirlik. Ve film bundan fazlasını amaçlamadığı için, bunu başarıyor da. Eğer zayıf CGI'yı ve mantık hatalarına fazla kafa takmazsanız, filmi keyifle izleyeceğinize eminim. Sakin bir kafayla eğlenceli bir izle-unut filmi izlemek isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim. Beyninizin off tuşuna basın ve eğlenmenize bakın. İyi seyirler.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Neeson'ın aksiyon sahneleri.
+ Yaratılan atmosfer.
+ Filmin sürükleyici ve eğlenceli tonunu sonuna kadar koruması.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Eğer film üzerinde bir anlığına bile düşünürseniz, bunların hiçbirinin mantıklı olmadığını göreceksiniz.
- Zayıf CGI.
TOPLAM PUAN: 6.5/10