Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Performanslara gelince; kadroda yer alan ve ilk kez izlediğimiz genç oyuncuların hepsi gayet iyi, öykünün ‘kötü adam’ Valentine’da ise Hugo Weaving etkileyici bir portre çiziyor. Malum, son dönemde çok satan serilerin yansıması olarak genç kuşaklara seslenen distopik uyarlamalar izliyoruz. ‘Açlık Oyunları’, ‘Uyumsuz’, ‘Labirent’ gibi serilerin ardından ‘Yürüyen Kentler’in bu ilk adımı niteliğindeki filmin devamı gelir mi bilemiyorum ama ‘Ölümcül Makineler’ ilgi çekici bir evren sunuyor. ‘Açlık Oyunları’ hep belli bir standardı tutturdu ama ben bu filmin, aynı kulvardaki yapımların en iyisi olduğu kanaatindeyim. Özellikle sosyolojik göndermelerini (ve de ‘Kentsel Darwincilik’ tanımını) bir hayli beğendim. Sonlara doğru senaryo az biraz dağılsa da gelen toplamda kayda değer bir çaba olduğu düşüncesindeyim…
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Birgün
Yazar: Tuğçe Madayanti Dizici
Ölümcül Makineler filmi genel olarak güzel bir fikre ve sağlam bir konsepte sahip. Filmin steampunkımsı havası, sinematografisi ve savaş sahneleri oldukça iyi ancak daha ziyade çocuksu bir havası olan bu film için safkan steampunk distopik bilimkurgu demek doğru olmaz. İlk film olduğundan dolayı olsa gerek filmde karakter bazlı bir hikâye anlatılıyor. İyi ve kötünün motivasyonları son derece zayıf ve dolayısıyla arka plan yani karakterlerin başına evvelce gelmiş olayların hikâyeleri de aynı şekilde. Çok fazla karakter olduğundan olsa gerek yan karakterler fazla düz ve hikâyedeki gereksiz alt plan hikâyeler filmi boşuna uzatmış ve yorucu hale getirmiş. Kısacası bu eksikliklerle biraz daha ilgilenilseymiş iddia edilen ‘efsane yeni seri’ bu filmle ortaya çıkabilirmiş.
Eleştirinin tamamı için: Birgün
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
“Ölümcül Makineler” özel efektlerle dolu, sürükleyici, heyecanlı bir aksiyon filmi olmak için gösterdiği enerjiyi hikâyesine pek yansıtamıyor... Bu tür filmlerin kalitesi benim için biraz da “kötü adam” karakterinin derinliğiyle ilgilidir. Hugo Weaving'in oynadığı Thaddeus Valentine, iyi işlense belki biraz daha ilgiye değer bir karakter olabilirdi. Kızı Katherine (Leila George), Hester ve Tom'la ilişkisi ikiyüzlülük, yalanlar ve çıkmazlarla dolu ama film bunları hakkıyla ele almıyor. Tom ve Hester'in duygusal ilişkisi sıradan şekilde gelişiyor. Tom gibi kurulu düzene alışkın, genç bir tarihçinin aksiyon kahramanına dönüşümü de çok inandırıcı değil. Son bölümde Jihae'nin (Anna Fang) liderliğinde devreye giren isyancılar renkli karakterler ama filme ağırlıklarını koyamıyorlar. Jihae dahil hepsi çok yüzeysel duruyorlar.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Filmin özelliklerinden biri, tüm genç ve hemen hiç tanımadığımız oyuncuların göz alıcı olması: kızlar çok güzel, erkeklerse çok yakışıklı. Bunun başlı başına gençleri çekecek bir öge olduğuna inanıyorum. Shrike karakteri ise belki en ürkünç olanı. Ve filme yer yer otantik bir dehşet duygusu katabilen. Keşke daha çok işlenseymiş... Ama özellikle kahramanların onca cambazlıklar yaptıktan, gökyüzünde taklalar attıktan ve ölümcül darbeler aldıktan sonra, suratlarında tek bir bir çizik ve giysilerinde tek bir leke bile olmadan, ‘pir-ü pak’ karşımıza gelmesi bir tuhaf... Biliyorum, bu bir masal. Yine de asgari bir gerçeklik hissi fena olmazdı!..
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Hurriyet
Performanslara gelince; kadroda yer alan ve ilk kez izlediğimiz genç oyuncuların hepsi gayet iyi, öykünün ‘kötü adam’ Valentine’da ise Hugo Weaving etkileyici bir portre çiziyor. Malum, son dönemde çok satan serilerin yansıması olarak genç kuşaklara seslenen distopik uyarlamalar izliyoruz. ‘Açlık Oyunları’, ‘Uyumsuz’, ‘Labirent’ gibi serilerin ardından ‘Yürüyen Kentler’in bu ilk adımı niteliğindeki filmin devamı gelir mi bilemiyorum ama ‘Ölümcül Makineler’ ilgi çekici bir evren sunuyor. ‘Açlık Oyunları’ hep belli bir standardı tutturdu ama ben bu filmin, aynı kulvardaki yapımların en iyisi olduğu kanaatindeyim. Özellikle sosyolojik göndermelerini (ve de ‘Kentsel Darwincilik’ tanımını) bir hayli beğendim. Sonlara doğru senaryo az biraz dağılsa da gelen toplamda kayda değer bir çaba olduğu düşüncesindeyim…
Birgün
Ölümcül Makineler filmi genel olarak güzel bir fikre ve sağlam bir konsepte sahip. Filmin steampunkımsı havası, sinematografisi ve savaş sahneleri oldukça iyi ancak daha ziyade çocuksu bir havası olan bu film için safkan steampunk distopik bilimkurgu demek doğru olmaz. İlk film olduğundan dolayı olsa gerek filmde karakter bazlı bir hikâye anlatılıyor. İyi ve kötünün motivasyonları son derece zayıf ve dolayısıyla arka plan yani karakterlerin başına evvelce gelmiş olayların hikâyeleri de aynı şekilde. Çok fazla karakter olduğundan olsa gerek yan karakterler fazla düz ve hikâyedeki gereksiz alt plan hikâyeler filmi boşuna uzatmış ve yorucu hale getirmiş. Kısacası bu eksikliklerle biraz daha ilgilenilseymiş iddia edilen ‘efsane yeni seri’ bu filmle ortaya çıkabilirmiş.
Habertürk
“Ölümcül Makineler” özel efektlerle dolu, sürükleyici, heyecanlı bir aksiyon filmi olmak için gösterdiği enerjiyi hikâyesine pek yansıtamıyor... Bu tür filmlerin kalitesi benim için biraz da “kötü adam” karakterinin derinliğiyle ilgilidir. Hugo Weaving'in oynadığı Thaddeus Valentine, iyi işlense belki biraz daha ilgiye değer bir karakter olabilirdi. Kızı Katherine (Leila George), Hester ve Tom'la ilişkisi ikiyüzlülük, yalanlar ve çıkmazlarla dolu ama film bunları hakkıyla ele almıyor. Tom ve Hester'in duygusal ilişkisi sıradan şekilde gelişiyor. Tom gibi kurulu düzene alışkın, genç bir tarihçinin aksiyon kahramanına dönüşümü de çok inandırıcı değil. Son bölümde Jihae'nin (Anna Fang) liderliğinde devreye giren isyancılar renkli karakterler ama filme ağırlıklarını koyamıyorlar. Jihae dahil hepsi çok yüzeysel duruyorlar.
T24
Filmin özelliklerinden biri, tüm genç ve hemen hiç tanımadığımız oyuncuların göz alıcı olması: kızlar çok güzel, erkeklerse çok yakışıklı. Bunun başlı başına gençleri çekecek bir öge olduğuna inanıyorum. Shrike karakteri ise belki en ürkünç olanı. Ve filme yer yer otantik bir dehşet duygusu katabilen. Keşke daha çok işlenseymiş... Ama özellikle kahramanların onca cambazlıklar yaptıktan, gökyüzünde taklalar attıktan ve ölümcül darbeler aldıktan sonra, suratlarında tek bir bir çizik ve giysilerinde tek bir leke bile olmadan, ‘pir-ü pak’ karşımıza gelmesi bir tuhaf... Biliyorum, bu bir masal. Yine de asgari bir gerçeklik hissi fena olmazdı!..