Muazzam Bir Epik Macera
Yazar: Oktay Ege KozakSteven Spielberg'in savaş filmlerine geri döndüğünü duyup Savaş Atı (War Horse)'ndan Er Ryan'ı Kurtarmak (Saving Private Ryan) tarzı travmatik bir kan ve kurşun şovu bekleyen seyirci, hayal kırıklığına uğrayacaktır. Savaş Atı, Spielberg'in eski Hollywood'a yazdığı bir aşk mektubu adeta. Martin Scorsese'nin Hugo ile sinemanın doğuşuna verdiği serenadın hemen ardından Savaş Atı'nı izlemek, ileri yaşlarında bu iki devin nostaljik taraflarının kabardığı izlemini yaratıyor.
Spielberg, Savaş Atı ile yaratabileceği en sadık John Ford stilini seyirciye sunuyor. Hatta filmin portakal rengi güneş batımı önünde yılların acısı ve ayrılığı ardından sonunda bir araya gelmenin sevincini yaşayan silüetleri betimleyen final çekimi, Çöl Aslanı (The Searchers)'nın efsanevi finalinin kopyası gibi.
Savaş Atı, Spielberg'in has görüntü yönetmeni Janusz Kaminski'nin eski Technicolor epiklerini hatırlatan muazzam renk ve manzara cümbüşü kamerasından tam güç alarak sanki 50'li yılların Hollywood'unun Technicolor döneminde çekilmiş gibi bir hava yaratıyor.
Modern epik sinemadan beklediğimiz kanlı şiddet ve ölüm sahneleri yerine zamanında filmleri sansürleyen Hayes Kodu dönemine uyacak bir yumuşaklığa sahip filmin savaş sahneleri. Hemen hemen hiçbir zaman kimsenin vurulduğunu görmüyoruz. Hatta Spielberg, iki askerin vurulduğu sırada ön plandaki yeldeğirmenini akıllıca kullandığı plan gibi bazı sahnelerde ölüm ve şiddet anını göstermemenin yollarını buluyor.
Albert isimli çiftçi bir genç tarafından yetiştirildikten sonra Albert'ın bütün itirazlarına rağmen Birinci Dünya Savaşı'nda satılan Joey isimli bir atın yaşadığı maceraları anlatan hikayesi de modern sinemadan beklediğimizin aksine daha masum ve yer yer basit bir yaklaşımla oluşuyor. Bu basitlik, filmin bir bakıma en çekici yanı. Daha deneyimsiz bir yönetmenin elinde pembe dizimsi, istenmeyen yerde güldüren bir melodram olabilirdi, fakat Spielberg gibi bir ustanın yönetiminde yaşam dolu bir epiğe dönüşüyor.
Joey'nin savaştan kaçan genç Alman askerler ve tek rüyası ata binmek olan hasta Fransız kız gibi bir hikayeden diğerine "atlaması", kendi halinde kısa filmlerle dolu epizodik bir yapı oluşturabilirdi. İşte bu noktada senaryo yazarları Lee Hall ve Richard Curtis, en basit dekorlar ve karakter bağlantıları ile hikayenin bütününü bir arada tutmayı başarıyorlar. Richard Curtis'ten bahsetmişken söyleyelim, Blackadder Back & Forth ve Aşk Her Yerde (Love Actually)'nin yazarı, iğneleyici İngiliz espri anlayışının önderlerinden biri olan Curtis'in bu denli masum ve klasik bir anlatıma imza atmış olması hem şaşırtıcı, hemde takdire değer.
Filmin İngiliz sinemasının baştaçları Peter Mullan ve Emily Watson gibi oyuncularla dolu kadrosu harika. Yeraltı Peygamberi'nde canlandırdığı acımasız gangsterinin tam tersi bir dedeyi canlandıran Niels Arestrup, Savaş Atı'nın en içten performansını yaratıyor. Arestrup'un finaldeki performansı karşısında gözlerin yaşarmaması mümkün değil.
Sinik ve ukala bi yaklaşım, Savaş Atı filminden alabileceğiniz hazzın önünü bayağı kesecektir. Her ne kadar başarı ve ustalıkla aktarılmış olsa da bu yapım, eski savaş filmlerinin klişeleri ile dolu. Ayrı taraftan olan iki askerin aynı amaç uğruna çalışırken aslında ne kadar benzer olduklarını anladıkları sahne mesela. Analitik tarafım biliyor ki, bu sahneyi bir sürü filmde ve oyunda gördük. Fakat sahnenin yazımı ve oyunculuğunun içtenliği hislerimi manipüle etmeyi başarıyor.
Savaş Atı, muhteşem görüntülerle dolu, muazzam bir epik macera. "Ah, nerede o eski filmler" diyenlere...