Böyle bir filmi "beyaz" bir adamın çekmiş olması ayrıca şaşırtıcı aslında. Tamamen kadın dünyasına sokuyor bizleri "The Help". Tabii ki en ön planda siyah-beyaz ayrımı var. Ancak arka planda, hatta bu konular kimi zaman ayrımcılığın da önüne geçiyor, sıradan ve tabiri caiz ise "boş" hayatlar yaşayan kadınların halleri, onların kızlarının da "anadan kıza" takip edilen bu yaşam tarzlarını birebir sürdürdüğü, genç erkeklerin, genç kadınların neredeyse her zaman, bir iki istisna dışında, tek tip olduğu, aynı şeyleri düşünüp aynı şeylerden zevk aldıkları, farklı olan genç kadınların da neredeyse "siyah"lar kadar dışlandığı bir "banliyö" ortam. 60'lı yılların tarzı ile sunuluyor bütün bunlar. O kıyafetler, müzikler, renkler, ortamlar, yine son derece özendirici ve hayran bırakıcı. Film başından sonuna kadar göz kırpmadan izletiyor. Çok göze batan kusurları da yok en azından seyirci açısından. İnanılmaz zıt kutupları temsil eden genç kadınlar, yani her sözlerinde, her davranışlarında siyahları yeren, kötülüklerini isteyen genç kadınlar, Skeeter ve Celia gibi bir iki karakter ile dengelenmiş. Yani bize "aslında iyi beyazlar da var" mesajı veriliyor gibi. Ancak Celia karakterinin yalnızca bu amaç için değil, belki daha da önemli bir mesaj için var olduğu kanaatindeyim. Bu tekdüze yaşayan kadınlar ayrımcılığı yalnızca siyahlara karşı yapmıyor. Kendi basmakalıp hayatlarının ve fikirlerinin en ufak bir şekilde dışına taşan herhangi bir insana da aynı ötekileştirmeyi uyguluyorlar. Film boyunca Skeeter ve Celia bu durum ile mücadele ediyorlar. Muhteşem bir grup oyunculuğu var. Viola Davis adı en sık anılan aktris tabii ki ve bunu da hak ediyor. Ama izledikten sonra şunu fark ettim ki, Stone, Howard, Chastain ve hele Octavia Spencer inanılmazlar. Yan rollerde de önemli isimler gayet başarılı. Sıcak bir film. İnsanı alıp götüren ve bir şeyler hissetmesini, birilerini desteklemesini sağlayan bir film. Rahatlıkla tavsiye edebilirim.