Zaman bazı şeyleri çok hızlı değiştiriyor. Çok değil 50 yıl önce, kölelik döneminde kıtaya getirilmiş Afrika kökenli Amerikalıların insandan bile sayılmadığı ABD'yi şimdi siyahi bir başkan yönetiyor. Duyguların Rengi (The Help) bu değişimi sağlayan etkilerden biri olan "beyaz bebeklere annelik yapan siyahlar" konusuna el atıyor ve 60'larda, Jackson, Mississippi'de, ırkçılığın oluşturduğu kalın sosyal kuralları yıkarak kendilerini tehlikeye atan ve o yıllar için imkânsız görünen bir dostluk kuran 3 olağanüstü kadının ilişkisini anlatıyor.
Film bir "çok satan" romandan uyarlanmış. Romanın basılış hikâyesi filmde çekilen çileleri aratmıyor. Eserini gönderdiği tüm yayıncılardan hayır cevabını alan yazar Kathryn Stockett yılmamış ve sonunda kitabını bastırmayı başarmış. Bu duyarlı ve dokunaklı öykü New York Times'ın "çok satanlar" listesine girince asıl çıkışını yapmış ve çocukluk arkadaşı yönetmen Tate Taylor ile romanı sinemaya uyarlamaya girişmişler. Çok dertli ve çok sayfalı bu romanı senaryolaştırmak zor olsa da Tate Taylor, hikâyeyi toparlamak ve sinemalaştırmak konusunda başarılı olmuş. Güneyli dayanışması meşhurdur!
Bir beyaz ve siyah karakteri merkezine oturtan ve onlarla etkileşen güçlü yan karakterler oluşturan filmin en önemli mesajı, başta da söylediğim gibi, ulusu değiştirenin siyahi bakıcıların büyüttüğü beyaz çocuklar olduğunu iddia etmesi. Kendi anneleri tarafından dışlanan, bakıcıların ilgisine ve insafına terkedilen bu çocuklar büyüdü ve 70'lerde politik doğrucu bir nesil olarak siyah haklarına güçlü bir destek verdiler. Anne bildikleri insanların sırf derisinin rengi yüzünden aşağılanmasına karşı çıktılar. Siyahların isyanıyla gelen özgürlük ve hak arayışıyla değişen zamanın ruhu şimdi bize yaşananların imkânsız ve çok geçmiş olduğunu düşündürse de insanlık tarihinin en hızlı yaşadığı değişimlerden biridir.
Film bunları iyimser bir bakış açısıyla ve seyirci tarafından kolay yutulur lokmalar halinde veriyor. Evet, karşımızda yapılmış en iyi ırkçılık karşıtı film olduğunu düşündüğüm Mississipi Yanıyor (Mississippi Burning) kadar güçlü bir film yok ama Duyguların Rengi önemsenmesi gereken bir yapım.
Filmin en önemli iki karakterinden biri olan acar gazeteci Skeeter'ı, Emma Stone başarıyla canlandırmış ama asıl akılda kalan oyunculuk 2 kez Tony ödülü kazanmış ve Oscar'a aday olmuş Viola Davis'den geliyor. 17 beyaz çocuğu büyüten ama kendi çocuğunu ırkçılığa kurban veren Aibileen de çok başarılı bir performans sunuyor.
İzlemesi ve üzerine düşünmesi keyifli olan filmin kusurları da yok değil. Tiplemelerin etkisini arttırmak adına karikatürleştirmesi bunlardan biri... Özellikle filmin kendinden başka bir şeyi önemsemeyen beyaz anneleri bizim Yeşilçam filmlerinin o şen kahkahalı, hayırsız konkencilerini aratmıyor doğrusu.
Afişi yüzünden şımarık ve romantik bir kadın filmi sanılması tehlikesiyle karşı karşıya olan Duyguların Rengi, aslında ırkçılık ve kalbi yumuşatmak üzerine çok duyarlı bir yapım... Uzun süresine rağmen içine kolayca gireceğiniz ve sonuna kadar ilgiyle izleyeceğiniz bir hikâyesi var. İzledikten sonra çok daha fazlasını anlatan romanı da okumanızı tavsiye ederim. İyi seyirler...
Twitter.com/murattolga murattolga@gmail.com