Batmobil'li kartel, şerife karşı!
Yazar: Fırat AtaçArnold Schwarzenegger'in adını bir film afişinin en üstünde büyük puntolarla görmeyeli tam 10 sene oldu. Efsanevi T-800'ün hareket kabiliyetlerinin sınırlandığını tecrübe ettiğimiz vasat Terminatör 3: Makinelerin Yükselişi (Terminator 3 : Rise of the Machines)'nden sonra akla zarar bir valilik tecrübesi yaşayan Arnold'a halkı tarafından "The Governator" sıfatı layık görüldü. Sadece bu sıfat bile bize 'sıfatını...' ile başlayan cümleler kurma hakkı vermesinin yanısıra valilik döneminin ne kadar ciddiye alınan bir zaman dilimi olduğunu gözler önüne seriyordu.
80'lerde en büyük rakibi olan Sylvester Stallone'nin Cehennem Melekleri (The Expendables) ricalarını kıramayan eski vali, sinemaya dönüşü için düz koşulara da bu sayede başlamış oldu. Uzun süredir merakla beklediğim Geçit Yok (The Last Stand)'un sağlam bir geri dönüş tercihi olduğuna dair umutlar, kamera arkasına Kim Jee-woon'un geçmesiyle iyice arttı. 2000 sonrası Güney Kore Sineması'nın istikrarlı yükselişinde Bong Joon-ho ve Park Chan-wook'la birlikte aslan payını elinde tutan Jee-woon, Geçit Yok'un arz ettiği önemi ikiyle çarpıyordu.
Bu noktada filme olan yaklaşımımıza hangi kanaldan bağlanacağımız sorusu ortaya çıkıyor. Filme 'her daim alıcısı olan bir veteranın geri dönüşü' olarak bakıp buna Arnold'un 66 yaşında olduğunu eklediğimizde, bundan daha iyisinin olamayacağını çok net görebiliriz. Diğer tarafa kafamızı çevirip 'The Quiet Family, Tale of Two Sisters (Tale of Two Sisters), Acı Tatlı Hayat (Dal kom han in-saeng), İyi, Kötü ve Çılgın (Joheunnom nabbeunnom isanghannom) ve Şeytanı Gördüm (Akmareul boatda) gibi, türler arası dolaşan ama her daim tavan yapmayı bilmiş muhteşem bir filmografi sahibinin ilk Hollywood tecrübesi' tamlamasına kitlendiğimizde, ne denli bizi doyuran bir sonuca ulaştığımız konusunda ne yazık ki ortada kalmış durumdayız.
Kendi ülkesindeki inanılmaz rahatlıktan Hollywood çarklıları arasına atılan ve bunun sonucunda tıpış tıpış evine dönmek zorunda bırakılan -ki eve dönüş, gerçek anlamda sinemaya dönüş demektir- çok yönetmen gördük. Jee-woon, buna maruz kalmamak ya da kendi kararını kendi verecek şekilde elini güçlendirmek istemiş olacak ki The Last Stand'i olabildiğince çerezlik bir iş olarak önümüze sunuyor. Arnold'un oynadığı eski L.A polisi yeni küçük kasaba şerifi Ray'in aktif dinlenme olarak geçen meslek hayatı, büyük bir uyuşturucu kartelinin başı olan Gabriel Cortez (Eduardo Noreiga)'in FBI'dan kaçışı ile hareketleniyor. 'Helikopterden bile daha hızlı' olan Corvette ZR1 ile Meksika sınırına ulaşmaya çalışan Cortez, en kestirme yol olarak Ray'in kasabasını seçmiş durumda. Onu her daim koruyan ağır silahlanmış ordusuyla önüne geleni parçalayarak devam ettiği yolculuğu, Ray ve yardımcılarının görünürde küçük ancak patlayıcı etkisi büyük savunmasıyla kesildiğinde eğlence de başlamış oluyor.
The Good, the Bad, the Weird ile Sergio Leone hayranlığını ve Western'e olan düşkünlüğünü ispatlayan Jee-woon, The Last Stand'de 80'ler aksiyon sinemasının bütün gereklilikleriyle Western motiflerini harmanlıyor. Arnold'un varlığının işin duygusal tarafını tek başına çözeceğini bilen yönetmen, Rio Bravo ve High Noon'u filmin ana şalterleri olarak belirlemiş. Neredeyse üçte ikilik bölümünü son perdede gerçekleşecek 'Somerton Geçilmez!' nidasına hazırlık aşaması olarak kurguladığı filmde bu anları da hareketsiz bırakmamış. Kasaba ve FBI merkezini kopacak olan fırtınanın ipuçlarını veren mekanlarken, her daim süprizlere gebe olan Cortez'in yolcuğu ile de aksiyon konusunda elini korkak alıştırmamış.
Önceki filmlerine hakim olan şıklık yerine daha pis bir evren kurmaya karar veren Jee-Woon ve senaristlerin en büyük hatası, işin içine devleti katmaları. Bu tip eski usül bir filmde sonuca yönelik yararlarını görmemizin mucizelere bağlı olduğu teşkilat ve teşkilat arası muhabbetler The Last Stand'in ayaklarına bağlanan zincirler gibi. Zaten kendi senaryosunu kendi yazan, oyunculara bırakıldığında bile o ünlü "one linerlar" ile ilerleyebilecek hikaye, hafiften ciddiyet kazandığı her an yalpalıyor.
Yan karakterlerini tamamen karikatür olarak çizen filmin normal olarak bütün yükü Arnold Schwarzenegger'in üzerine yıktığını söylemek gerek. Bunu yaparken ana karakterinin yaşlılığı ile sürekli dalga geçerek muhtemel 'bu kadar da olmaz ki!' tepkilerinin önüne geçen senaristlerin daha yorucu bir şey yapmalarına gerek kalmıyor. Kim ne derse desin, yaşlansa da ekran personası değişmeyen Arnold'un daha önceki filmlerini neden bu kadar sevdiğimizi bize tekrar tekrar hatırlatan bir film bu. Kadroda yer alan diğer önemli isimler Forest Whitaker, Peter Stormare, Luis Guzman, Johnny Knoxville, Eduardo Noriega, Arnie'nin yardımcıları olarak iyi bir ekip oluştururlarken, Jaimie Alexander ve Genesis Rodriguez de güzellik kontenjanlarını gayet yerinde kullanıyorlar.
Kiralık bir stüdyo yönetmeninin ellerinde tam bir fiyaskoya dönüşebilecek bu senaryosuz film, yetenek abidesi Kim Jee-woon sayesinde oldukça eğlenceli bir 107 dakika vaad ediyor. Yine de ondan bu kadar çok yakın plan, bu kadar çok kesme, kısacası bu kadar Hollywoodvari alışkanlıklar görmeyen bizlerin daha iyisini beklediğine şüphe yok. Arnold'la kanlarının uyuştuğu kesin olsa da Güney Kore'de onu bekleyen yakın dostu Lee Byung-Hun'u yine yanına katmasını tavsiye ederiz...
firat_atac@hotmail.com / twitter: firatatac