Hesabım
    Adını Sen Koy
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Adını Sen Koy

    Adını Sen Koy

    Yazar: Melis Zararsız

    Tuna Kiremitçi, yazar kimliğiyle tanınmış ve kitabevlerinin "çok satılanlar" isimli bölmelerinde yer alan romanlarıyla popüler olmuş bir isim. Türk edebiyatının genç isimlerini ilgiyle takip eden bir okuyucu olarak Tuna Kiremitçi'nin romanları ne yazık ki bana pek bir şey ifade etmemişti.

    Adını Sen Koy adlı filmin senarist ve yönetmeni olduğunu duyan çoğu insan, her önüne gelen de film çekiyor, sen yazarsın, kitap yazsana gibi tepkilerde bulunduklarında allahtan Tuna Kiremitçi'nin Mimar Sinan Sinema Bölümü mezunu olduğunun bilincindeydim. Bu yüzden hah bir bu eksikti, bakalım ne yaptın gibi bir yaklaşımla değil, daha sakince, ama gene de belirli bir kaygıyla izlemeye başladım filmi. Sanki, esas mesleği sinema da olsa, profesyonel hayatına yazarlıkla başladığı için, ve beğenilir ya da beğenilmez, bir metin yazarı kimliğine sahip olduğu için, filmdeki diyalogların, anlatımların ağdalı olmasından, edebiyat kokması adına aşırılıklara kaçmasından korktum. Filmin "bu bir Tuna Kiremitçi filmidir" diye bağırmasından korktum. Ama öyle olmadı.

    Hikayenin, Tuna Kiremitçi'nin romanlarından Git Kendini Çok Sevdirmeden'i okuyanlara aşina gelecek bir konu olduğu muhakkak aslında. Romanın konusu da Eskişehir'de geçiyordu, film de Eskişehir'de geçiyor. Ayrıca romanın sloganıyla filmin sloganı aynı: "Sevmesini de gitmesini de bilenler için." (Bu slogan, romandan çok filme uymuş kanımca.) Romanda bir kaza sonucu oğlunu kaybeden bir annenin, Eskişehir'deki annesinin evine sığınmasını ve oradaki hayata tutunma çabalarını anlatıyordu Kiremitçi. Burada da anne babasını bir trafik kazasında kaybeden iki kardeşin travmalarıyla, altı ayda evlenmeye karar veren bir çiftin hikayesini paralel götürürken biryerlerde kesiştirmiş, böylelikle bambaşka travmalar meydana getirmiş Kiremitçi. Bütün bu benzerliklere ve ortaklıklara rağmen filmle başka bir dünya yaratmış Kiremitçi. Film, "beni bir edebiyatçı yaptı, ben edebiyat kokuyorum" gibi bir iddiaya bürünmemiş.

    Gayet naif ilerlemiş, gayet doğal oyunculuklarla perçinlenmiş, konusu kitabın aksine iyi bir kurguyla yerli yerine oturtulmuş, bazı aksaklıklar olsa da genelde insan psikolojilerini derinden inceleyen, ara sıra gülümseten, sıkça hüzünlendiren, değişik bir film olmuş Adını Sen Koy. Filmin bitmesine on dakika kala hatırladığım, izlediğim süre boyunca kimdi bu kimdi bu dediğim Cemal Toktaş, Güneşi Gördüm filmindeki zor rolün üstesinden mükemmel bir şekilde geldikten sonra, bu filmde gene zor bir karakteri, gene mükemmel bir şekilde hayata geçiriyor. Gelelim Melis Birkan'a. Türk yönetmenlere sesleniyorum, lütfen bu kıza değişik bir rol teklif edin. Herkesin seveceği, cici, hanım hanımcık, oturmasını kalkmasını bilen, doğru sözcükleri doğru yerde söyleyen, her ailenin, böyle bir gelinim olsa diyeceği kız rolünü vermeyin artık bu kıza. Vermeyin ki, bu doğallığını artık başka bir role de giydirerek, oyunculuğunu kanıtlasın iyice. Bir fahişeyi canlandırsın, bir deliyi canlandırsın, bir hırsızı canlandırsın, erkeksi bir kadını canlandırsın, başka bir şeyler yapsın.

    Ahmet Mümtaz Taylan ise deyim yerindeyse oyunculuğunu konuşturmuş. Filmi götüren de onun oyunculuğu ve ona biçilen rol olmuş biraz aslında... Başroldeki Ali İl ise maalesef pek zayıf kalmış bu kadar iyi oyunculuğun arasında.

    Sonuç itibariyle, karşımızda eli yüzü düzgün, merak uyandıran, başarılı oyuncular içeren, etkileyici bir film var. Üstelik, sinema okumuş, edebiyatla uğraşan biri tarafından kaleme alınmış ve yönetilmiş olması ve bunun filmde gözümüze gözümüze sokulmamış olması da bir artı. Kiremitçi'nin yönetmenliğine ve senaristliğine şans vermek gerektiğini düşünüyorum. Hem belki de aslında o hikayelerini görsel mecrada daha iyi anlatabiliyordur.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top