Tehlikeli Yol
Yazar: Ayşegül KesirliKen Loach hem Ülke ve Özgürlük (1995), Carla'nın Şarkısı (1996) ve Afili Delikanlı (2002) gibi nispeten eski çalışmaları hem de Özgürlük Rüzgarı (2006), İşte Özgür Dünya (2007) ve Hayata Çalım At (2009) gibi yeni dönem filmleriyle benim en sevdiğim yönetmenler listemde ilk beşte yer alan bir sinemacı.
Loach'un kariyerine baktığımızda yönetmenin genellikle toplumsal sorunları işçi sınıfının gözünden anlattığını ve kapitalizmin belki doğanın kendisinden bile daha vahşi bir düzen kurduğunu her filminde vurguladığını görmemiz mümkün. Bununla birlikte Loach'un, İşte Özgür Dünya'dan başlayarak alışıldık rotasından biraz saptığını söyleyebiliriz. Nitekim İşte Özgür Dünya'da kapitalizmin, sınıf bilinci fikrini ortadan kaldırarak işçi sınıfını nasıl asimile ettiğine odaklanan Loach'un bakış açısının, bir anlamda saf değiştirdiğini ve anlatım dilinin çok daha sertleştiğini iddia edebiliriz. Bir sonraki filmi Hayata Çalım At'ta ise futbolun İngiliz işçi sınıfının yabancılaşma duygusunu nasıl etkilediğini gözler önüne seren Loach'un, İşte Özgür Dünya'nın tersine bizleri pamuk kadar yumuşak bir anlatımla karşı karşıya bıraktığı bir gerçek. Bütün bu dalgalanmaların neticesinde ise Ken Loach'un Altın Palmiye kazandığı Özgürlük Rüzgarı'nın ardından, işçi sınıfının hikayelerini anlatmaktan vazgeçmemekle birlikte yeni arayışlar içine girdiği açıkça görülüyor aslında.
Ken Loach'un bir yıllık bir aradan sonra yine Filmekimi programında karşımıza çıkan yeni filmi Tehlikeli Yol/Route Irish?un izleyici üzerinde yarattığı ilk izlenim de yeni bir arayışın ürünü olduğu yönünde. Loach, Tehlikeli Yol'da, Irak'ta özel bir güvenlik firmasında sözleşmeli olarak çalışan Fergus'un İngiltere'ye döndükten sonra çocukluk arkadaşı Frankie'nin ölüm haberini almasıyla yaşadıklarını anlatıyor. Frankie'nin ölümünü araştırdıkça, sözleşmeli işçi haklarına ve özel şirket politikalarına dair birçok karanlık gerçekle karşılaşan ve Irak Savaşı'nın en karanlık tarafı ile yüzleşen Fergus'ın yolculuğu zamanla Ken Loach'un kapitalist dünya düzenini ve savaş politikalarını sert bir dille eleştirdiği iyi kurgulanmış bir araca dönüşüyor.
Aslına bakarsanız, çok sevdiğiniz bir yönetmenin her yeni filminin bir önceki kadar heyecan verici olacağına daha filmi izlemeden koşullanırken, film hakkında eleştiri yapmak oldukça zor. Hele bir de film beklediğiniz gibi çıkmazsa kendinizi yönetmene olan koşulsuz bağlılığınız ve yeni filmi hakkındaki gerçek hisleriniz arasında gidip gelirken buluyorsunuz. Nitekim bu gelgit ortamında, Ken Loach'un Tehlikeli Yol'da kendisinden beklenen performansı gösteremediğini söylemek benim için oldukça zor ve üzücü.
Öte yandan, bu düşünceyi yönlendiren en belirgin etmen tabi ki benim kişisel olarak Ken Loach'tan beklentilerimin oldukça yüksek olması. Zira Tehlikeli Yol, Ken Loach'un kişisel geçmişinden bağımsız olarak bakıldığında derdini iyi anlatan, izleyiciyi etkisi altına almayı ustalıkla başaran eleştirel yönü kuvvetli bir film; ancak Loach'un İşte Özgür Dünya ve Hayata Çalım At'ta imza attığı derinlikli karakter çatışmalarından ve sistem analizlerinden yeterince nasibini alamadığını da itiraf etmek gerek.
Tehlikeli Yol, Frankie'nin Fergus'a bıraktığı gizemli bir telefon mesajı ve cenaze sahnesi ile açılıyor. Böylelikle film daha en başından hikayesini izleyicilerin merakını körükleyen bir kördüğümle donatıyor ve süresi boyunca bu kördüğümü çözmek için uğraşıyor. Bu süreç içerisinde hem Fergus'un var olan kördüğümü çözmek için verdiği uğraş, hem Frankie'ye dair anıları hem de Iraklı göçmen şarkıcı Harim'le olan fikir ve amaç çatışması, Irak'ta yaşananları izleyicilere aktarmak ve eleştirmek için kullanılan birer aracı halini alıyor. Böylelikle Fergus olayların etrafında döndüğü ana karakterden, olayların kendisine teğet geçtiği bir yansıtma mekanizmasına dönüşüyor.
Fergus'un film içerisindeki bu pozisyon değişimi, bizlerin başarılı bir Ken Loach filminde rastlamaya alışık olduğumuz bir durum değil ne yazık ki. Bugüne kadar kapitalist düzeni, işçi sınıfına mensup karakterlerin iç dünyalarına, aile ortamlarına ve sosyal çevrelerine birebir dahil olarak eleştiren ve dünyaya belirgin bir ana karakterin içinden bakan Loach'un böyle bir tercih yapması ilgi çekici.
Loach'un yaptığı bu tercihin sebebinin Fergus'un Irak dönüşünde kendisine ait bir iç dünyasının bile kalmadığını vurgulamak olduğunu iddia edebiliriz aslında. Ken Loach'un ilgi odağındaki konunun, etrafında olup biten olayların kendisine teğet geçmesine, kapitalizmin kendisini bir araç olarak kullanmasına izin veren Fergus'un en ufak bir kişisel eşyasının bulunmadığı evinde bir intikam makinesine dönüşmesi olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan, bu tercihin, Loach gibi karakter analizini karakteristik anlatımının merkezine yerleştiren ve en iyi yaptığı iş bu olan bir yönetmenin genel performansını olumsuz yönde etkilediği de bir gerçek.
Sonuç olarak, Tehlikeli Yol izleyiciye ?bir şeyler eksik? dedirten ve seyredenler üzerinde istediği etkiyi bırakamayan bir film. Ken Loach'un Irak Savaşı hakkında daha önce değinilmemiş bir konuyu, yani özel güvenlik şirketlerinin bazı yasalar sayesinde Irak'ta kendi hükümranlıklarını kurmalarını gündeme taşıması gerçekten de çok değerli. Fakat Tehlikeli Yol'u izlemeden önce kendinizi karakteristik bir Ken Loach filmi seyredeceğinize alıştırmamanızda da yarar var.