Biz böyle filmleri izlemekten bıktık ama ‘çekim yasası' gereği Hollywood bıkmıyor belli ki... Filme basın gösterimi yapılmadığı için İstanbul'da topaç misali salon aranan ben, sonunda benim dışımdaki iki izleyiciyle filmi izlemeyi başardım... Benim boş salondan yana hiçbir şikayetim yoktu, sakin kafayla film izlemeyi her zaman tercih etmişimdir. Ama cuma akşamını Milla Jovovich'in oynadığı psikolojik bir gerilim filmine (Katilin Yüzü (Faces In The Crowd) yaslamak ne denli iyi fikirdi bilemedim ama görev beklemezdi...
Sağolsun filmler sayesinde tıbbi bilgilerim bir hayli gelişti. Burada da yüz körlüğü (Prosopagnosia) hastalığıyla tanıştım ve itiraf ediyorum etkilendim. Hastalığın halinden elbette. Şöyle ki Anna bir seri katilin cinayetine tanık olur, bunu fark eden katil onun peşine düşer. Anna ondan kaçmak isterken kafasını bir demire çarpar ve denize düşer...
Sonra tanıyamadığı yüzlerle beraber bir girdaba sürükleniyor ki biz de onun arkasından dalıyoruz bu yüz oyununa... Kız arkadaşlarını şıp diye tanıyan zihni, erkekler konusunda ona fazlaca oyun oynuyor. Bir ara benim de zihnim hallaç pamuğuna döndü, erkek kelleleri etrafımda cirit atmaya başladı!
Filmi bir ara yakın zamanlı Julia'nın Gözleri (Los Ojos de Julia) filmine benzettim. Tabii oradaki psikolojik gerilim had safhadaydı ve görememenin paranoyasıyla beraber üzerimize daha fazla abanıyordu, ayrıca onun artsı İspanyol filmi olmasıydı! Burada da ona benzer psikolojik yükselişler yaratmaya çalışmış yönetmen Julien Magnat ama cinayet soruşturmalarının ve kaçma kovalamanın arasında biraz sıkışmış gibi geldi bana. Magnat kadın bakış açısıyla yönetiyor filmini. Bir seri katil var ortada ama değişen yüzler paranoyasıyla herkesin potansiyel olduğunu hissettirmeye çalışıyor. Nitekim o konuda az da olsa başarılı oluyor, ‘bu katil olabilir' duygumuz sürekli değişiyor.
Bu film için gereksiz bir ayrıntı olabilir ama bu aralar birçok filmin yatak sahnesiyle açıldığına dikkat ettim. Bunlar genelde romantik komediler oluyor ve yatak sahneleri filmin içinde fazlaca yer buluyor. Katilin Yüzü de yatak sahnesiyle başladı ve sonrasında Anna'nın yataktan her kalkışı ve sevgilisinin gerçek yüzüne odaklanamaması gerilimiyle devam etti. Yani tespitim şudur ki psikolojik gerilimler ve romantik komedileri için yatak sahneleri, tekrar sahneler için paha biçilemez!
Senin yüzün, benim yüzüm kaosu arasında debelenirken sonunda katilin kim olduğuna ulaşıyoruz ama altı doldurulmamış bir seri katil imajıyla karşı karşıyayız. Neden kadınlardan intikam aldığı belli olmadığı gibi, Anna'nın yüz körlüğü hastalığıyla da neden bu kadar haşır neşir olduğunu da anlayamıyoruz. Seri katil kendini her koşulda beli etmek ister diyelim bu ısrarlı ortaya çıkma isteğine de!
Milla Jovovich hayranlarını ne denli heyecanlandırır bilemedim ama uzun zamandır Ölümcül Deney (Resident Evil)l etkisinde olan oyuncuyu daha ‘gerçek' duygularla izlemek için bir fırsat olabilir. Zira önümüzdeki hafta vizyona girecek olan Üç Silahşörler (The Three Musketeers) filminde kendisi kostümlü ve pek alımlı bir hanım olarak izleyeceğiz!
Katilin Yüzü baştan gideceği yolu belli eden ama hedef şaşırtma oyunlarıyla kısır konusuna hareket katmaya çalışan bir film. Hele sonlara doğru kimsenin birbirini bulamadığı bir tekne sahne sahnesi var ki tam uzatmalık! Sonuçta konu körlüğün dışına çıkarak, gizli olanı görünür ama ‘aynı' hale getirmeye çalışıyor. Ama bu formül tekrarlı anlatıma dönüştüğü için açıkçası pek tutmuyor.
(banubozdemir@gmail.com)