Bir yönetmenin her filminden sonra "ya nefret edeceksin, ya da çok seveceksin" deniyorsa, aslında bu benim için bir başarı sayılabilir. O yönetmenin sürekli farklı, sınırları zorlayan, ana akıma hizmet etmeyen, garip işler ürettiğinin göstergesidir bu. Lars von Trier ise abartısız her filminden sonra işte tam da bu cümleyi söyletiyor seyircilere. "Melancholia" da böyle. Bana kalırsa biraz zayıf. En azından "Antichrist" kadar çarpıcı değil. Ancak yönetmen bir dönem kendisinin de ağır bir şekilde yaşadığı depresif ruh halini, melankoliyi, o çıkmazları hem ilk bölümde, hem de ikinci bölümde başarı ile işlemiş. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabii ki alışılmış bir işleyiş değil bu. Çeşitli metaforlar, imalar, göndermeler ile dolu bir işleyiş. İlk bölümde Dunst, ikinci bölümde de Gainsbourg üzerinden tanık oluyoruz bu hislere. Yönetmenin kesinlikle iyimser olmadığını söyleyebilirim. Önceki pek çok filminde olduğu gibi karanlık bir atmosfer yaratmış yani. Sinemasal anlamda özellikle görüntü yönetmenliği açısından ilk saniyeden itibaren fark edilen bir başarı var. Çoğu izleyici özellikle birinci bölümde gereğinden fazla sahne olduğunu ve ağır ilerleyen, düşük tempolu bir film olduğunu düşünecektir. Ki gerçekten de öyle. Üzerine uzun konuşmaların, tartışmaların yapılabileceği bir başka Trier filmi kısacası. Oyuncular kaliteli, ancak tarihe geçen performanslardan bahsedemem sanırım. Sırıtmayan, üst düzey performanslar desek yeterli. Sizleri düşünmeye sevk edecek olan bir film. Ya çok seveceksiniz, ya nefret edeceksiniz.
Lars von Trier'den minimalist kiyamet filmi. Daha önce onlarcasini izledigimiz ''kiyamet filmi'' alt türüne Avrupa kitasindan minimalist bir üslupla dokunmus Trier. Filmin özellikle görselligini gerçekten çok basarili buldum. Ancak senaryo birçok yerde bombos. Özellikle filmin ikinci yarisi sanki ''finaline kadar oyalansin izleyici'' mantiginda. Bunlarin haricinde izleyeni yormayan bir film Melankoli. Afisinde vaat ettigi cazibeyi sunamiyor belki izleyene ama ''neden izledim ki bu filmi?'' de dedirtmiyor.
Uzun zamandır bu kadar sıkıcı bir film izlemedim. İlk 7 dakikalık giriş yokmu kimin aklına gelmişse gerçekten şaçma sapan bir film için uğraşmışlar resmen.
Film vizyondaki gösterilen hatta iyi puan almış yapımlara kök söktürüyor. Ben açıkcası psikolojik filmlerden hoşlananlar için tavsiye ediyorum. Yapım kimi izleyiciye sıkıcı yada berbat gibi görünsede, dogmatik düşünceye set çektirebiliyor. Bu tarz filimleri anlamak için buhran geçirmiş biri gözüyle bakmanızı öneriyorum. Beyazperde editörünün yazdığı verimsiz puanlı yoruma aldırmayın.
Melancholia izlediğim ilk Lars Von Trier filmi o yüzden pek tarzına bildiğim bir yönetmen değil bu filmiyle de pek anladığımı söyleyemem çünkü Melancholia garip ve herkese hitap eden bir film değil.Kısaca film dünyanın ömrünün bitmesine az kaldığı anlardaki iki zıt karaktere sahip diyebileceğimiz kardeşlerin ve kendine güveni tammış gibi gözüken bir enişte karakterinin yaşadıkları,içinde bulundukları psikolojileri anlatılmaya çalışılmış tabi bu benim düşüncem başkaları filmden başka şeyler de çıkartmış olabilir.Baştan sonra bir psikolojik-dram filmi diyebilirim fakat ağlatan veya gözlerimi dolduran herhangi bir sahne yoktu çünkü filmin amacı bence tam olarak seyiriciyi ağlatmak değil onun yerine filmdeki kasveti seyirciye yansıtmak olabilir ayrıca yazılan karakterler de ilgi çekici diyebilirim özellikle dünyanın sonunun bu karakterler üzerindeki etkisi izlenilebilir.Filmin ilk 1 saati nerdeyse beni hiç sıkmadı fakat ilk bir saatten sonraki kısım biraz daha yavaş ilerliyor genel olarak çok fazla olayın yaşanmadığı daha çok karakterler üzerinden giden bir film bu arada ben görsel efektleri beğendim.Filmin başında gezegenin çarpacaği keşke gösterilmeseydi böylece belki filmin sonu daha trajik ve şaşırtıcı olabilirdi.Filmin en büyük eksiği bence koca bir filmin tek bir soundtrackle süslendirilmeye çalışılması keşke daha fazla ve etkileyici soundtrackler kullanılsaymış.Oyunculuklara gelirsek ben Kirsten Dunst'ın ilk bir saatteki oyunculuğunu beğendim karakterinin psikolojik yönden gelgitlerini iyi yansıtmış fakat özellikle nedense Kiefer Sutherland'ı beğendim çok doğal oynamış.Bence bir başyapıt veya illa izlenmesi gereken bir film değil fakat farklı bir film olduğunu da inkar edemem izledikten sonra üzerimde hiç bir etki bırakmadı fakat farklı bir film izlediğim içinde en azından biraz tatmin oldum diyebilirim,herkese hitap etmeyen bir film fakat farklı ve karakterler üzerine kurulu filmleri sevenler için tavsiye edebilirim.
Dış sesle karakterlerin psikolojisini anlatma takıntısının yerine son iki filmde yavaş çekimle filme giriş yer aldı geçen filminde yavaş çekimde oldukça ayrıntılı şekilde başrol oyuncularının seksine tanık olduktan sonra, bu filmde Mallik tarzı bir doğa ve uzay görüntülerine ağır çekimle giriş yapıyor Usta! Trier, sonrada büyük psikolojik sorunları olan iki yüzlü justine sıkıcı düğününü ve yaşadığı buhranı bir dolu saçmalıkla izliyoruz. Trierin filmlerini takip edenler bilir, Europadan beri yarattığı kadın karakterler erkeklerine yalan söyliyen kandıran, kullanan içinde şeytani kötülük barındıran karakterlerdir, geçen filminde tüm kadınların yüzyıllardır çektikleri acıların, şiddetin, baskının katliamın hakedildiğini söyliyen Trier bu sefer ise tüm insanlığın yok olmayı hakettiğini söylemekten geri durmuyor, hele Justine özel olduğunu göstermeye çalıştığı sahne rezalet ötesi, çok övülen altın palmiye alan Kiraten Dunst oyunculuğu oldukça basit hatta vasatın biraz üzerinde(yeni yaptırdığı göğüslerini sergilemek dışında filme artı bir katkısınında olduğunu söyliyemicem).Sonuç olarak 3. sınıf bir Hollywood oyuncusuyla 2. sınıf bir Avrupalı yönetmenin işbirliğinden yılın en büyük fiyaskolarından biri çıkmış. 10/2
ben bu filmi bir yönetmen veya juri gözüyle değil de bir sinemasever olarak eleştirmek istiyorum.bir kere filmin ilerleyişi çok ağır.tamam ağır ilerlesin bu kısmına da birşey demiyeyim.peki ağır ilerlerken 1 saat boyunca ne oluyor.bana göre can sıkıntısından öte bir şey değil.pekala melankoli psikolojisini, farklı bir mekanda veya farklı bir konuyla daha hareketli bir şekilde aktarılabilirdi diye düşünüyorum.bu haliyle belgesel tadında psikolojik bir film izlenimi veriyor.filmi izlemeye niyetiniz varsa kesinlikle büyük beklentilerle izlemeye kalkmayın, sonra benim gibi yarıda bırakırsınız.
Emin olduğum bir şey varsa o da film hakkında eleştiri yazısı yazan beyazperde yazarı yıllar sonra yazdıklarını okuduğunda kendinden utanacaktır çünkü karşımızda bir başyapıt var er ya da geç bunu herkes kabul edecektir sinemadan anlayanlar zaten filmin hakkını vermişler
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.