Sinema eleştirilerinde klasiktir, eleştirmen, filmin yönetmeninden, türünden, oyuncularından, bütçesinden vs. bahseder, okuyucuya pek de bir şey katmayacak birkaç teferruata değinir, çekilir. Sözde profesyonel sinema seyircisi de, bu eleştirilere bir göz atıp, güya bilinçli bir şekilde, bir şeyler bildiğini sanır, gider filmini izler. Fakat gerçek bu değildir.
Eleştirmenler, farkında olarak ya da olmayarak, filmin konusunu ufak tefek basit operasyonlarla başka yerlere çekerler. Yönetmenin, senaristin, ya da filmi yapanların asıl maksatlarını anlatmazlar; sinema sektörü de böyle olmasını ister. Aslında eleştirmen izleyicinin filmin kendi bünyesindeki hakikatleri görmesini engelleyen sinema sektörüne ait basit bir bekçi ve köle olmaktan kaçamaz.
Eleştirmenler zahirde filmin barındırdığı hakikatlerin görünmesini engellerler, fakat batında izleyicinin bilinçaltına gitmesi hedeflenen mesajlara dokunmazlar. İzleyicinin bilinçaltına giden bu mesajlar birey ve toplumların tavırlarında farklılıklar göstermelerine neden olur, gaye de budur.
Holywood sinemasının başı çektiği sektörde öncelikle Batı, daha sonra ise dünyanın diğer kısımları, Müslümanlar da dahil, kendi ötekine, İslam ve Müslümanlara karşı dolduruşa getiriliyor. Dünya İslam düşmanı olmak için kendine bahane arar duruma geliyor. Gerçekleşen terör saldırılarıyla da sinemanın, İslamofobi medyasının altyapısını oluşturduğu propagandalar, Batı’da yaşayan ve dünyanın diğer coğrafyalarındaki Müslümanların saldırılara uğramasıyla da büyük ölçüde hedefine ulaşmış oluyor.
Yukarıda sözünü ettiğimiz ve bizi aşırı derecede yakından ilgilendiren konuya bu hafta (2 Haziran 2017) Türkiye ve Abd’de aynı anda vizyona giren WONDER WOMAN filmine değinerek örnek verebiliriz.
Eleştirmenler der ki, filmin baş rol oyuncusu falan şöyle iyiydi, böyle güzel oynadı, ya da bu role pek gitmedi.. yönetmeni şöyle çekmiş, senarist filmi feminist bir bakış açısıyla ele almış.. tüm bunlar laf salatası.
Film özetle şöyle gelişiyor. Diana yarı tanrısal özelliklere sahip bir çocuktur, büyür. Bir adada annesi ve tamamı kadın olan diğer ada sakinleri ile yaşar. Ada, görünümü ile CENNETİ andırır. Adanın haricindeki dünya ise savaşların, kötülüklerin olduğu CEHENNEMİ. I. Dünya savaşı sırasında uçağı adanın yakınına düşen bir İngiliz casusu olan Steve Trevor’ı Diana denizden çıkarır ve ikisi birlikte dünyayı kötülüklerden kurtarmak için savaş tanrısı Ares’i yok etmeye savaşın en şiddetli olduğu bölgeye gitmek üzere yola koyulurlar.
Filmin başında Trevor’ı önünde iki büyük Türk bayrağının dalgalandığı bir karargaha girerken görürüz. Karargahta kimyasal silah geliştirilmektedir ve karargahın dünyadaki kötülüklerin ana üssü olduğu izlenimi verilir. Halbuki filmde karargahın içerisinde kimyasal silahları geliştirenler Almanlardır, ama her ne hikmetse karargahın önünde onların bayrakları değil de bizim bayraklarımız dalgalanır. Yani bu karargah meselesinden çıkan iki mesaj vardır, birincisi Osmanlı zamanından düşünürsek, Osmanlı Devleti ve Hilafet yeryüzündeki kötülüklerin sebebi idi, karargah yok oldu, dünya düzeldi. –Halbuki öyle bir şey yok, dünyada savaşlar devam ediyor-. İkinci mesaj da, şuan dünyadaki bütün kötülüklerin sebebi Türkiye’dir, Osmanlı’yı ve Hilafet’i yok ettiğimiz gibi Türkiye’yi de yok etmesini biliriz.
Filmin sonunda ise kötülükleri yok eden Diana ve Trevor İngiliz bayraklarının dolu olduğu, mutluluğun hüküm sürdüğü bir kalabalık tarafından karşılanmıştır. Olay şudur, Osmanlı vardı, savaş vardı, İngiltere dünyaya hakim oldu, dünya neşe doldu.
Wonder Woman biraz aceleyle çekilmiş olacak ki, senaryo çelişkilerle dolu. Kabaca bir an önce vereceğimizi verelim, geçelim demişler. Türkiye’den korktukları tam olarak nedir, çok şeyler söylenebilir ama millet olarak İslam dünyasından bizi elebaşı olarak göstermeleri de ülkece Müslümanların elebaşı olduğumuz anlamına da gelmiyor değil.
Lübnan’ı da filmin vizyona girmesini engellediği için ayrıca tebrik etmek gerekir. Bazı ülkelerin bazı yöneticileri milli ve dini hassasiyete sahip olabiliyor.
Son olarak, ilginçtir ki, Trevor mavi gözlü, sarışındır. Diana’ya ölmeden önce babasından kalma bir saat hediye etmiştir ve o saat 9’u 5 geçe durmuş ve öyle kalmıştır. Yüzlerce dil bilen Diana, kendisine savaş zamanında kalma bir fotoğraf gönderen kişiye mail yoluyla Türkçe olarak “Onu bana tekrar geri getirdiğin için teşekkür ederim” der.
Yine bir başka politik eleştiride görüşmek üzere.