Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Cooper kendini bu role, bu filme adamıştı ve belki en iyi oyununu veriyordu. Lady Gaga ise gerçek bir sürprizdi. Aslında güzel olmayan, hatta kimilerine açıkça çirkin gelebilecek bu tuhaf kadın, film boyunca öylesine karizmatik ve de patetik olabiliyor, öylesine çelişkili, ama zengin ve çok-boyutlu bir kişilik kurabiliyordu ki... Hatta önceki filmlerin yıldızlarından Judy Garland’ı (belki daha çok kızı Liza Minnelli’yi) ve de Barbra Streisand’i de andırıyordu. Onlar da klasik anlamda güzel kadınlar değildiler ki... Ve de ikisi arasında şaşılacak bir uyum ortaya çıkıyordu. Belki önceki filmlerden bile daha güçlü biçimde... İkisi de büyük yeteneklerine ve eşsiz özelliklerine karşın zayıf, güçsüz, zavallı insanlardı. Yapabileceklerini ya yeterince bilmeyen, ya da bozuk para gibi harcayan, hayatın en acınası uçurumlarına düşmeye eğilimli. Ve birbirlerinden alabilecekleri gücü ve direnişi sürdüremiyor, yaşamın dümenlerine ya da doğalarındaki zaaflara karşı yeterince direnemiyorlardı. Talihsiz ve iç burucu bir aşk hikâyesi...
Eleştirinin tamamı için: T24
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Özetle, “Bir Yıldız Doğuyor”u Amerikalı ve İngiliz eleştirmenler kadar çok beğendiğimi söylemem mümkün değil. Sevdiğim kesin ama özellikle ikinci yarısında hikâyenin gidişatını beğenmedim. Sözgelimi, Jackson Maine'in Ally'nin menajeri Rez Gavron (Rafi Gavron) ile yaptığı birkaç dakikalık konuşmanın ardından aniden büyük bir değişim göstermesine hiç ikna olamadım. Grammy Ödül Töreni'nde olup bitenler de açıkçası biraz abartılı geldi. İkinci yarıda bence filmi ayakta tutan senaryo ve hikâyeden ziyade, konser sahnelerinin sahiciliği ve oyuncuların başarısı... Tam da burada Bradley Cooper ve Lady Gaga'nın yanı sıra Sam Elliott'un da adını anmam gerek.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Cooper’ın ‘Bir Yıldız Doğuyor’u iyi başlıyor, özellikle bir barda ‘La Vie en rose’u söylerken farkına vardığı Ally’yle tanışıp yakınlaştığı, âşık olduğu ve nihayetinde sahneye çıkarıp düet yaptığı bölümler gayet iyi. Ama film, ikili arasında problemler başlayıp çöküşe doğru ilerlerken büyüsünü kaybediyor sanki. Oyunculuklara göz atarsak: Bence Bradley Cooper, Jackson Maine’de çok iyi ve muhtemelen ‘En İyi Erkek Oyuncu’da Oscar’a aday olacak. Lady Gaga (bu arada fizik olarak Liza Minelli’yi hatırlatıyor) da iyi ama zaten profesyonelce yaptığı işi (şarkıcılık) filme taşımış gibi. Frank Sinatra takıntılı babada Andrew Dice Clay, işbilir menajer Riz’de Ravi Gavron da başarılı ama benim gözdem tabii ki üvey ağabey Bobby’de izlediğimiz, her devrin klas aktörü Sam Elliott’tı.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Cooper yine etkili bir oyunculuk performansı sergilediği gibi yönetmenlik konusunda da iyi bir kumaşı olduğunu gösteriyor. Lady Gaga özellikle filmin ilk yarısında gayet iyi... Bir aşk filmi olarak düşünüldüğünde etkili denilebilir. Ama böylesi filmlerin kaderi öncekileriyle kıyaslanmasıdır. Açıkçası 1976 yapımı filmde Barbra Streisand ve Kris Kristofferson'ın uyumu, performansları bu peri masalının zirvesiydi. Cooper ve Gaga iyi olsalar da o zirveyi aşamıyor. Peri masalı sevenler için iyi bir tercih olabilecek filmin kazananı ise Bradley Cooper. Nihayetinde yönetmenliğe iyi bir başlangıç yapmış oluyor.
Eleştirinin tamamı için: Sabah
Star
Yazar: Serdar Akbıyık
Filmin tek konuşulması gereken ismi Bradley Cooper değil. 1976 yılındaki uyarlamada Barbra Streisand’ın canlandırdığı karakteri Lady Gaga oynuyor. O da son dönemlerde sinemada kendini gösteren bir ünlü. Bunların hepsini bir araya topladığımda filme şüpheyle gittiğimi söylemeliyim. Çünkü Kris Kristofferson ile Barbra Streisand gibi efsane isimlerin efsane performansları söz konusuydu. Bunları geçmek veya onların gölgesinden kurtulmak her babayiğidin başarabileceği bir şey değil. Lady Gaga bu film için besteler yapmış ve şarkılar yazmış. Filmin müzik kısmı kendini kurtarıyor. Bradley Cooper’ın sesi benim beklemediğim kadar iyiydi. Eğer benim gibi uzun filmleri seviyorsanız, hele biraz da müzik merakınız varsa film sizin için biçilmiş kaftan.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
T24
Cooper kendini bu role, bu filme adamıştı ve belki en iyi oyununu veriyordu. Lady Gaga ise gerçek bir sürprizdi. Aslında güzel olmayan, hatta kimilerine açıkça çirkin gelebilecek bu tuhaf kadın, film boyunca öylesine karizmatik ve de patetik olabiliyor, öylesine çelişkili, ama zengin ve çok-boyutlu bir kişilik kurabiliyordu ki... Hatta önceki filmlerin yıldızlarından Judy Garland’ı (belki daha çok kızı Liza Minnelli’yi) ve de Barbra Streisand’i de andırıyordu. Onlar da klasik anlamda güzel kadınlar değildiler ki... Ve de ikisi arasında şaşılacak bir uyum ortaya çıkıyordu. Belki önceki filmlerden bile daha güçlü biçimde... İkisi de büyük yeteneklerine ve eşsiz özelliklerine karşın zayıf, güçsüz, zavallı insanlardı. Yapabileceklerini ya yeterince bilmeyen, ya da bozuk para gibi harcayan, hayatın en acınası uçurumlarına düşmeye eğilimli. Ve birbirlerinden alabilecekleri gücü ve direnişi sürdüremiyor, yaşamın dümenlerine ya da doğalarındaki zaaflara karşı yeterince direnemiyorlardı. Talihsiz ve iç burucu bir aşk hikâyesi...
Habertürk
Özetle, “Bir Yıldız Doğuyor”u Amerikalı ve İngiliz eleştirmenler kadar çok beğendiğimi söylemem mümkün değil. Sevdiğim kesin ama özellikle ikinci yarısında hikâyenin gidişatını beğenmedim. Sözgelimi, Jackson Maine'in Ally'nin menajeri Rez Gavron (Rafi Gavron) ile yaptığı birkaç dakikalık konuşmanın ardından aniden büyük bir değişim göstermesine hiç ikna olamadım. Grammy Ödül Töreni'nde olup bitenler de açıkçası biraz abartılı geldi. İkinci yarıda bence filmi ayakta tutan senaryo ve hikâyeden ziyade, konser sahnelerinin sahiciliği ve oyuncuların başarısı... Tam da burada Bradley Cooper ve Lady Gaga'nın yanı sıra Sam Elliott'un da adını anmam gerek.
Hurriyet
Cooper’ın ‘Bir Yıldız Doğuyor’u iyi başlıyor, özellikle bir barda ‘La Vie en rose’u söylerken farkına vardığı Ally’yle tanışıp yakınlaştığı, âşık olduğu ve nihayetinde sahneye çıkarıp düet yaptığı bölümler gayet iyi. Ama film, ikili arasında problemler başlayıp çöküşe doğru ilerlerken büyüsünü kaybediyor sanki. Oyunculuklara göz atarsak: Bence Bradley Cooper, Jackson Maine’de çok iyi ve muhtemelen ‘En İyi Erkek Oyuncu’da Oscar’a aday olacak. Lady Gaga (bu arada fizik olarak Liza Minelli’yi hatırlatıyor) da iyi ama zaten profesyonelce yaptığı işi (şarkıcılık) filme taşımış gibi. Frank Sinatra takıntılı babada Andrew Dice Clay, işbilir menajer Riz’de Ravi Gavron da başarılı ama benim gözdem tabii ki üvey ağabey Bobby’de izlediğimiz, her devrin klas aktörü Sam Elliott’tı.
Sabah
Cooper yine etkili bir oyunculuk performansı sergilediği gibi yönetmenlik konusunda da iyi bir kumaşı olduğunu gösteriyor. Lady Gaga özellikle filmin ilk yarısında gayet iyi... Bir aşk filmi olarak düşünüldüğünde etkili denilebilir. Ama böylesi filmlerin kaderi öncekileriyle kıyaslanmasıdır. Açıkçası 1976 yapımı filmde Barbra Streisand ve Kris Kristofferson'ın uyumu, performansları bu peri masalının zirvesiydi. Cooper ve Gaga iyi olsalar da o zirveyi aşamıyor. Peri masalı sevenler için iyi bir tercih olabilecek filmin kazananı ise Bradley Cooper. Nihayetinde yönetmenliğe iyi bir başlangıç yapmış oluyor.
Star
Filmin tek konuşulması gereken ismi Bradley Cooper değil. 1976 yılındaki uyarlamada Barbra Streisand’ın canlandırdığı karakteri Lady Gaga oynuyor. O da son dönemlerde sinemada kendini gösteren bir ünlü. Bunların hepsini bir araya topladığımda filme şüpheyle gittiğimi söylemeliyim. Çünkü Kris Kristofferson ile Barbra Streisand gibi efsane isimlerin efsane performansları söz konusuydu. Bunları geçmek veya onların gölgesinden kurtulmak her babayiğidin başarabileceği bir şey değil. Lady Gaga bu film için besteler yapmış ve şarkılar yazmış. Filmin müzik kısmı kendini kurtarıyor. Bradley Cooper’ın sesi benim beklemediğim kadar iyiydi. Eğer benim gibi uzun filmleri seviyorsanız, hele biraz da müzik merakınız varsa film sizin için biçilmiş kaftan.