Hesabım
    Barbie
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Barbie

    Barbie geldi, dertler bitti (!)

    Yazar: Özden Sevgi Diler

    2023 yazının en çok beklenen filmlerinden biri olan “Barbie”, son aylarda kaçmanın mümkün olmadığı, her yeri pembeye boyayan çılgın bir pazarlama kampanyasının ardından nihayet sinema salonlarında yerini aldı. 

    Barbie’yi yaratan oyuncak firması Mattel’in uzun yıllardır hayata geçirmeye çalıştığı proje, birkaç yaratıcı el değişikliğinden sonra; Margot Robbie’nin önce yapımcılığı sonra başrolü üstlenmesiyle ivme kazandı, yönetmen koltuğunun “Lady Bird” ve “Little Women” filmleriyle kalbimizi kazanan Greta Gerwig’e emanet edilmesiyle ise yüksek bir beklenti oluşturdu. “Barbie”, temelinde bir "ürün filmi", ancak Gerwig’in ve senaryoyu birlikte kaleme aldığı Noah Baumbach’ın sayesinde film, iki saatlik bir oyuncak reklamı olmanın ötesine geçmeyi başarıyor.

    Filmin açılış sahnesi, üretildiği 1959 yılından itibaren ikonik bir figür haline gelen Barbie’nin yolculuğunu zekice, komik ve nokta atışı bir göndermeyle başlatıyor. Stanley Kubrick’in “2001: A Space Odyssey” filminden ilham alan sahnede, tüm kız çocukları sıradan oyuncak “bebekleriyle” oynarken, insan formunda bir oyuncak bebek aniden belirir ve kelimenin tam anlamıyla tarihi değiştirir. 

    Barbie tek başına yaşayan güçlü bir kadındır. Kimsenin bebeği değildir, çocukların ona annelik yapması gerekmez. Doktor, astronot, Nobel ödüllü bir yazar ya da Başkan olabilir. Son derece lüks bir evi, arabası, istediği her şeyi alabilecek kadar parası her zaman vardır. Erkek arkadaşı Ken ise sadece onun için yaratılmış, o isteyince var olan pasif bir figürdür. Barbie’nin “her şey” olduğu bu dünyada Ken “sadece Ken”dir.

    Kendi dünyasında feminizmin tüm sorunlarını çözen Barbie (her ne kadar bu feminist bir dünya olmasa da), ilham olduğu çocukların gerçek dünyasında da her şeyin mükemmel biçimde işlediğini düşünür. Dolayısıyla, Robbie’nin hayat verdiği Klişe Barbie’nin de endişe edecek bir şeyi yoktur. Her biri birbirinin aynısı olan mükemmel günleri; Doktor Barbie, Fizikçi Barbie gibi diğer arkadaşlarıyla ve Ken'le eğlenerek neşe içinde geçer ta ki aklına ölüm düşünceleri gelip mükemmel dünyasında ve bedeninde arızalar çıkmaya başlayana kadar.

    Sorunun kaynağını bulması için Barbie diyarının uzak bir köşesinde yaşayan Tuhaf Barbie’yi (Kate McKinnon) ziyaret eder. Gerçek dünyadaki sahibi tarafından fazlaca hırpalanmış, saçları kesilmiş, yüzü kalemlerle boyanmış olan Tuhaf Barbie, yani filmin en gerçekçi Barbie’si, görmüş geçirmiş bilge kişiliğiyle teşhisi hemen koyar ve bizim Barbie’mize yaşadığı sorunların gerçek dünyada onun sahibi olan çocuktan kaynaklandığını söyler. Mükemmel yaşantısına devam etmek için gerçek dünyaya gidip onu bulmalıdır

    Filmin bu ilk perdesi, Barbie diyarının keşfedilmeyi bekleyen harika detayları ve tüm oyuncuların canlandırdıkları yapay figürleri tamamen benimseyen performanslarıyla göz dolduruyor. “Biz çekerken çok eğlendik” klişe tabirini bu filmde tamamıyla hissetmek mümkün. Oyuncuların “şakanın içinde” olması eğlenceyi kat kat arttırıyor. Barbie’nin evini ve tüm aksesuarlarını, çocukların oyun dünyasından gelen tüm detayları filme mükemmel bir şekilde taşıyan prodüksiyon tasarımcısı Sarah Greenwood ile Barbie ve Ken’ler için harika gardroplar hazırlayan kostüm tasarımcısı Jacqueline Durran da çok büyük bir alkışı hak ediyor.

    Film esas derdini anlatmaya ise Barbie’nin ve gizlice onun peşine takılan Ken’in (Ryan Gosling) gerçek dünyaya geçmesiyle başlıyor. Barbie kız çocuklarına ilham vermediğini, kendisini yaratan Mattel’in yönetici kadrosunda bile tek bir kadın olmadığını tatsız tecrübelerle öğrenirken, Ken, hayatının keşfini yapıyor: Patriyarka! Ken’in hiçbir şey olduğu Barbie dünyasının aksine gerçek dünyada kontrol erkeklerin elindedir ve Ken bu fikre öylesine bayılır ki Barbie'yi dünyadaki mücadelesinde yalnız bırakıp öğrendiklerini uygulamak için Barbie diyarına doğru yola koyulur. Sonunda Barbie'ye düzeltilmesi gereken iki dünya kalacaktır...

    Gerwig feminist anlatısını, içinde yaşadığımız gerçekliği Barbie’nin ve Ken’in gözünden bize geri yansıtarak kuruyor ve filmin enerjisini hiç düşürmeden, kadınlara ve erkeklere biçilen toplumsal rolleri iğnelemeye devam ediyor. Barbie baştan sona kadının imajıyla ilgiliyken, Ken’in gerçek dünyadan edindiği erkeklik fikrini karikatürize bir biçimde sahiplenmesiyle erkeğin erkeğe biçtiği imaj da masaya yatırılıyor. Gerwig burada dünyaları yeniden keşfetmiyor, filmin tüm feminist eleştirisi oldukça sterilize ve tahmin edilebilir. Fakat bunun Mattel tarafından desteklenen bir stüdyo filmi olduğunu da unutmamak lazım. Barbie markasının öne sürdüğü sözde feminist fikirler de bu bariz sınırları aşmayacak şekilde eleştiriliyor. Gerçek dünya kadar, Barbie’nin kadınlar (ve Ken’ler) için hayal ettiği dünyanın sağlıksızlığını ortaya koyan film kendini keşfetme odaklı, biraz da didaktikleşen bir sona ulaşıyor.

    Yine de sonlardaki bu tökezleme, filmin enerjik doğasına zarar vermiyor. “Barbie” herkes için kahkahayı garantileyen - ki herkese ulaşmayı hedefleyen mizah, zekice esprilerin yanı sıra bazı başarısız güldürme girişimlerine de yol açmış - eğlenceli, feminist bir masal. Oyuncuların performansları ise tüm bunların neredeyse kusursuz bir şekilde çalışmasını sağlayan güç kaynağı. Margot Robbie, Barbie’ye olan fiziksel benzerliğini harika bir performansla taçlandırmış. Barbie’nin klişe özelliklerini başarıyla yansıtıyor ve onları yıkması gerektiğinde de son derece canlı bir performans ortaya koyuyor. Diğer yandan Ryan Gosling kendisi için yeni bir zirveye ulaşmış. Komedi her zamanki gibi Gosling’e çok yakışıyor ve o da tamamen plastik bir karakteri oynamanın verdiği özgürlükle, sonuna kadar abartılı bir Ken olup hayranlık uyandırıyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top