Pas silinir, kemik yenilenir!
Yazar: Banu BozdemirFransız sinemasının yaratıcı yönetmenlerinden Jacques Audiard dört yıl önce heyecanla izlediğimiz Yeraltı Peygamberi'nin bir hayli gerisine düşmüş gibi Pas ve Kemik ile. İki yaralı ruh üzerinden giden hikaye Stephanie ve Ali’yi yapboz oyunuyla bir yerde buluşturmanın derdinde... Yeraltı Peygamberi kadar komplike bir hikaye beklentisi içerisinde değiliz, ki öyle de değil zaten ama filmin yine de erkek tarafına eğildiğini söylemek mümkün.
Alain, kısaca Ali, biraz da Yeraltı Peygamberi’ndeki Malik gibi ortada duruyor, yani bir kaybeden olarak başladığı hayat yolculuğu genelde sıyrıksız devam ediyor ve güce müdahale eden hikayenin ve sonrasında yönetmenin denetiminde, hayatının askısını eline almayı başarıyor. Oysa ki filme daha aktif bir giriş yapan Stephanie’nin hayatı ellerinden bir anda kayıyor ve Stephanie bir eşlikçiye dönüşüyor. Katil balina eğitmeni olan Stephanie (kendine güvenli bir kadın) bir gösteri sırasında bacaklarını (dizine kadar) kaybedince, bir dövüşçü olan Ali’nin yumruklarının konuşmaya başladığını görüyoruz. Giden bacakların yerine vuran, kıran, kimi zaman okşayan, taşıyan ve erkek imgesini yücelten kolları görüyoruz!
Craig Davidson’ın kısa öyküsünden uyarlanan filmin artısı gerçeklik duygusunun dengesini iyi kurmasında ortaya çıkıyor. Sonuçta bacağını kaybettiğini fark etmeden hastane odasında uyanan Stephanie’nin ilk dramı seyirciye iyi nüfuz ediyor, gerçeklik duygusunu çok da dramatize etmeden o anki ortama ve sonrasına yayıyor! Kadının içine çekilme halleri ne kadar yalınsa, erkeğin ortamlara yerleşme halleri o kadar abartılı ve duygusuz. Filmde değişen duygu odakları ve güç geçişleri var. Ali beş yaşındaki oğluyla birlikte ablasına gelip yerleşiyor ama kendi derdinde bir adam aslında. Kadınlarla ilişkisi ‘seks ister misin’ diyecek kadar sıradan, ruhsuz ve gelip geçici. Zaten Stephanie’nin kazadan sonra kendini ilk topladığında Ali’yi araması da bu sıradanlığa denk düşüyor. Kendisini tanıyan, dramını yükseltecek birisinden çok Ali gibi sıradan birisine daha çok ihtiyaç duyuyor zira.
İlk önce hasta ve bakıcısı şeklinde kurulan, sonrasında arkadaşlığa dönüşen ilişki en sonunda sekse gelip dayanıyor. Bu anı da dramatize etmeden hatta komik bir şekilde kurmuş yönetmen: Sadece ihtiyaç! Tabii bunu da yaratan Ali’nin rahat tavırları.
O yüzden ablası, eniştesi ve hatta oğluyla kurduğu ilişkide de biraz görev adamı Ali! Bırakıp gitme adamı! O yüzden film bir kayıplar ve kazanımlar dengesi üzerinde gidip geliyor. Protez bacaklarını kuşanınca güçlenen kadın ve filmin sonlarına doğru yaşadığı acı bir olayla kaybetme noktasına gelen adamın sil baştan dengesini işte orada tekrardan yapıştırıyor yönetmen ama dediğim gibi işin duygu tarafı hala Ali tarafından ilerliyor, kadın da hala ona eşlik ediyor. Bu anlamda filmin kaçar kovalanır mantığından çok "kaçan kaçar" mantığı onun romantik film olmasının önünü kesiyor.
Bir de yönetmen filmi başka bir gerçeklik içinde çektiği için işin psikolojik kısmı daha ağır basıyor diyebiliriz ama yine de konu bizi çok genel bir noktaya taşıyor. Burada filmden başka bir sonlanma bekliyoruz ama erkek karakter yine etrafına topladıklarıyla Malik gibi kahraman oluyor. Pas ve Kemik dibe vurmalar ve yüzeye çıkmalara bakan bir film, sakinliği farklı gibi durabilir ama bazı seyirciler daha fazla kan ve gözyaşı talep edebilir! Yine de haftanın kıymetli filmlerinden biri olarak es geçilmemeli!
twitter.com/BanuBozdemir