Vahşet Sapağı
Yazar: Serdar Kökçeoğlu’İskandinav Korku Sineması’ denildiği zaman daha çok Norveç’te üretilen korku filmleri geliyor aklımıza. Doğrusu üretkenlik açısından Norveç film endüstrisiyle yarışabilecek başka bir ülke yok. Şüphesiz arada iyi örnekler de çıkıyor ama bu ticari üretkenliğin ’sinemanın’ klişelerini yarattığını söylemek de yanlış olmayacaktır. Kaçı, kartpostal manzaraları eşliğinde yolculuk eden gençlerle başlamıyor? Eh, filmler böyle başlayınca, aşağı yukarı nereye gideceğini tahmin etmek de zor olmuyor.
Vahşet Sapağı adıyla şu sıcak ve dayanılmaz günlerde karşımıza gelen Norveç filmi, kuzeyin olağanüstü orman manzaraları arasında yolculuk eden bir çiftin kaygılarıyla başlıyor. Ucuz içkiyi memlekete sokarken, kullanıcı miktarını aştıklarını fark ediyorlar. Polise yakalanmamak için uğraşırken; gece oluyor, yollar karışıyor ve bir grup gizemli insanın çevrelerinde bir ’’film’’ çevirdiğini kavrıyorlar.
Online ’snuff’ (gerçek şiddet ve ölüm görüntüleri) efsanelerinden yararlanan Vahşet Sapağı, ne yazık ki bu karanlık malzemeyi etkileyici bir şekilde kullanmayı başaramıyor. Filmin neredeyse üçte ikilik bir bölümünde kurban yıldızlarımızın, çevrelerinde ne döndüğünü çok fazla anlamadan yollarda sürttüklerine şahit oluyoruz. Atmosferin koyulaştığı, gerilimin yükseldiği anlar olmuyor değil; fakat bütün bunları üst üste koyduğunuzda bile, ortaya vasatı kısmen aşabilen bir korku filmi çıkıyor.
Remake üzerine kurulu Hollywood korku filmlerine alternatif işler bir ara uzakdoğu sinemasından gelirdi. Sonra Japon sinemacılar Hollywood’lu yapımcılar için film yapmaya başladığından beri gözler Fransa, İngiltere ve Norveç gibi ülkelere çevrildi. Fakat itiraf edelim, Vahşet Sapağı ciddi bir yaratıcılık problemini ortaya koyuyor.
İngiliz sinemacılar toplumsal meseleleri dert edinerek tür sineması kalıpları içinde farkını belli edebiliyorlar. Fransız korku meraklıları ise tarihi konuları senaryoya dahil ettiklerinde, kısmen orijinal olabiliyorlar. Norveç’li genç kuşak korku düşkünlerinin ’aynısını biz de yaparız’ demek yerine daha yeni ve orijinal fikirler bulmaları gerekiyor.