Hesabım
    Korku
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Korku

    Korku

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Stephen King'in tüm kitapları sinema filmi, televizyon dizisi ve çizgi roman gibi ortamlara uyarlandıktan sonra, sıra diğer korku ustası Clive Barker'a geldi. Kaynak öykünün ilginçliği nedeniyle vasatın üstüne çıkarmayı başaran "Dehşet Treni" ve "Clive Barker'dan Korku Kitabı"ndan sonra yeni bir Barker uyarlamasıyla daha karşı karşıyayız. Barker'da malzeme çok, yapımcılar da doğrusu ıskalamıyor; en azından Kan Kitabı'ndaki tüm öyküler beyazperdeye uyarlanacak gibi gözüküyor. Taze yönetmen Anthony DiBlasi'nin payına düşen, kitabın en sade ve insancıl hikayesi olmuş. Yazara özgü canavarlara veya yaratıklara yer vermeyen bu öykü insanın derinlerdeki korkularına, o korkuların kaynağına inmeye çalışıyor. Barker inmeyi başarıyor da, hemen arkasından inen taze yönetmen DiBlasi onun kadar başarılı olamıyor.

    Filmde üç arkadaş içlerinden birinin tez ödevi için bir araya geliyorlar ve insanların korkularını itiraf ettikleri videolar hazırlamaya başlıyorlar. Bu arada kendi korkuları da var ve bunları birbirlerine açtıkça, ilişkileri öğrenci işbirliğini aşmaya başlıyor. Özellikle de projenin fikir babası Quaid bu konuda çok sıkıntılı; küçük yaşta ailesinin öldürülmesine şahit olmuş. Zamanla ödev amacına ulaşıyor ama korku meselesi başka bir boyutta deşilmeye devam ediyor.

    Clive Barker'ın hikayelerinin önemli bir özelliği var. Belki de yazar bu nedenle hikaye sanatını da roman yazmak kadar önemsiyor ve romanlarından daha güçlü kısa hikayeler yazıyor. Barker sözü uzatmayı sevmiyor, gerekmedikçe öykülerini detaylara ve meseleyi bulanıklaştıran entrikalara boğmuyor. İyi bir fikir buluyor ve birkaç kişi (insan da olmayabilir!) arasında hızla gelişen ve çarpıcı bir finale ulaşan bir dünya kuruyor. Belki onun bu kısa hikaye anlayışı en iyi kısa metraj türünde karşılığını bulabilir. "Korku"nun en büyük problemi de burada yatıyor işte. Korku meselesini, insanların sır gibi sakladığı korkularını ele alması güzel ama bunu ilginç hale getiremiyor; ilginç karakterler koyamıyor gözümüzün önüne; meyvesini finale saklıyor ama biz finale doğru anlamsız konuşmalardan ve "acaba nasıl bağlayacak" diye beklemekten iyice yoruluyoruz.

    "Korku"nun en büyük başarısı, neredeyse ışığın ve aydınlığın olmadığı, karanlık, loş ve depresif bir atmosfer yaratmayı becermiş olması. Filmin öyle bir görsel dünyası var ki, çok rahat içine bir Lovecraft hikayesi bile yerleştirebilirsiniz. Ailenin baltayla öldürüldüğü sahne ise istismar sinemasının klasiklerine saygı nitelendiğinde, yaratıcı bir şekilde çekilmiş. Başka bir artı olarak, gerçeküstü striptiz sahnesini de analım, sinema tarihinin en acayip striptiz barı sahnelerinden biri olduğuna şüphe yok. Yani işin plastik yönünde bir sorun yok; ama insanlara korkularını anlattırarak korkuların derinine inmeye çalışan grubun inandırıcılıktan uzak diyalogları ve filmin giriş ve final arasını doldurmak için işlevsiz yollara sapması (seksiliğin anlamının sorgulandığı sevişme sekansı gibi) filmi zayıf bir uyarlamaya çeviriyor. Korkunun kaynakları meselesinde en ilginç örnek ise filmin belki de en orijinal tarafı olan doğum lekesi hikayesi oluyor. Bütünüyle problemli bir film değil; ama çok daha iyi olabilirmiş dedirtiyor ve bunu hak ediyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top