Hesabım
    Suikast
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Suikast
    Yazar: Murat Tolga Şen

    Abraham Lincoln suikasti kısa ABD tarihinin en ilgi çekici konularından biridir. Amerikan kolonilerini kanlı bir iç savaştan sonra gerçekten birleşik bir devlet haline getiren Lincoln, iç savaş sona erdikten kısa bir süre sonra, 1865'te güneyli bir radikal olan tiyatro oyuncusu John Wilkes Booth tarafından kafasının arkasından tek kurşunla vurularak öldürüldü. Ulusun ilk kitlesel şokunu yaşamasına sebep veren bu olayın uzun vadede birleştirici bir etki taşıdığı da tarihçiler tarafından tartışılır.

    Robert Redford'un elinden çıkma Suikast (The Conspirator), bu trajik olaya ve öncesine değil, daha sonra yaşanan zorlu mahkeme sürecine odaklanıyor. Suikastten sonra tutuklanan Marry Surrat'in (Robin Wright) yanlı bir mahkeme tarafından yönetilen cezalandırılma sürecine odaklanan filmin asıl derdi ise bir kez daha Amerikan idealizminin kendisine rağmen ne kadar güçlü ve asil olabileceğini göstermek...

    Surrat'i savunan kişi Kuzeyli bir Amerikan gazisi ve parlak bir geleceği olan Frederick Aiken (James McAvoy) adında genç bir adam... İçinde bulunduğu zorlu süreçte bir kukla avukat olmaktansa kendini olayın baş sorumlularından biri olarak takdim edilen Surrat'in suçsuzluğunu ispatlamaya adayan ve deyim yerindeyse "kendisini yakan" bu genç adamın mücadelesini birlikte izliyoruz.

    Herkesin yakışıklı bir aktör olarak bildiği ama Şike (Quiz Show), Atlara Fısıldayan Adam (The Horse Whisperer) gibi birbirinden ilgiye değer 9 filme yönetmen olarak imza atmış olan yetenekli Robert Redford, diğer filmlerindeki sakin anlatım tarzını daha da geliştirerek kendisini tempo derdinden kurtarmış bir şekilde detaylara yoğunlaşmış. Suikast'i izleyip koltuğunuzdan kalktığınızda neredeyse konunun uzmanı olacak kadar hakim olabiliyorsunuz mahkeme sürecinde yaşananlara... Benim gibi bir History Channel müptelası için iyi seçimdi!

    Eski aktör / yeni yönetmenler kulübünde Clint Eastwood'a en yakın duran isim şüphesiz Robert Redford olacaktır. Neredeyse aynı olgun bakış açısı, aynı detay zenginliği, aynı dinginlik... Ama Redford sinemasının klasik sinema numaralarına ve dramatizasyon hilelerine fazlaca yaslanması, 1980'de çektiği ilk filmi Ordinary People'dan bu yana neredeyse aynı stili devam ettirmesi onu Eastwood'la aynı masaya oturmaktan da alıkoyuyor. Bu kadar "Amerikalı" filmler yapmasa daha bir bağrımıza basacağız kendisini.

    Suikast, bir sinefil için gerçekten ilgi çekici bir film. 2 saatlik süresi ve sakinliği yüzünden sıkıcılaştığı da oluyor fakat tarih düşkünlüğünüz varsa bu sizin için sorun olmayacaktır. Meseleye gizlenmeye çalışılan bir güneyli hassasiyeti ile yaklaşan film, usta işi bir yönetmenlik ve iyi oynanmış karakterlerle hikayesini ilgiyle izletiyor. Filmin beni şaşırtan yanı bundan 150 yıl öncesinin dünyasında yanlı da olsa bir mahkemeye sesini yükselten idealistlerin varlığını görmek oldu. Vietnam savaşından beri karnesi giderek kötüleşse de ABD'ye boşuna "özgürlükler ülkesi" demiyoruz. Benzeri bir olayın başka diyarlarda mahkemeye bile ihtiyaç duymayacağı aşikar. Bu arada erkeklerin yaptığı şeylerin kadınlara fatura edilmesi alışkanlığımızda en ufak bir değişiklik olmadığını da yüzümüze vuruyor film.

    Suikast iyi bir eski usül tarihi drama filmi... Fakat her yaştan seyirci için uygun olmayacaktır. Festivallerde gösterildiğinde ilgi çeken bu filmi vizyona girmişken ıskalamamak gerek.

    Twitter: murattolga / murattolga@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top