Gözlerindeki Sır
Yazar: Murat ÖzerBu yılın 'yabancı dilde en iyi film' Oscar'ı açıklandığında bizleri hafif de olsa şaşkınlığa yönelten Akademi'nin "Gözlerindeki Sır" (El Secreto de Sus Ojos) kararı, filmi görünce belli oranlarda yerine oturmuş gibi görünse de, Michael Haneke'nin "Beyaz Bant"ı (Das Weisse Band: Eine Deutsche Kindergeschichte) ve Jacques Audiard'ın "Yeraltı Peygamberi" (Un Prophète) varken yine de bir miktar 'zayıf' gibi geldi bize. "Gözlerindeki Sır" için 'kötü film' demek mümkün değil, ama diğer iki başyapıt karşısında mücadele edebilecek ölçülerde bir film olmadığı da bir gerçek.
Tarihi çalkantılarla dolu Arjantin semalarından salonlarımıza konuk olan bu film, uzun yıllara yayılan bir hikâye anlatıyor bizlere. 1999'da başlayan hikâye, 1974'e ve sonrasına dönerek bir cinayet vakasının ardındaki gizemi aydınlatmaya çalışıyor. O vakitler savcılık için çalışan bir memur olan baş kahramanın bu vakayı bir 'takıntı' haline getirmesinin sonuçları da hikâyenin çatallanmasına vesile oluyor. 25 yıllık bir aşkın ipuçlarını da bu görünüm içinde takip etme fırsatı buluyoruz.
"Gözlerindeki Sır", sıklıkla Amerikan televizyonları için çalışan yönetmen Juan José Campanella açısından tam bir 'işçilik harikası'. Uzun bir zaman dilimine yayılan ve gelgitlerle hayat bulan hikâyeyi ayakta tutma becerisi gösteren yönetmen, bir yandan da bu zorluğun yanına eklemlenen 'sürpriz' unsurunu korumayı da başarıyor. Aslında hikâyenin başından sonunu tahmin edemesek de, gelişmeler sırasında bir sonraki adımın 'öngörülebilir' olması, yönetmen için belirgin bir handikapı da beraberinde getiriyor. Örneğin filmin başında tahmin edemeyeceğimiz final sahnesi, oraya yaklaşıldığında bas bas bağırıyor ve giderek etkisini yitiriyor, sonuçta da bizi ters köşeye yatırmayı başaramıyor. Belki de yönetmen, seyirciyi ters köşeye yatırmak istemiyor. Bu noktada, filmin bir roman uyarlaması olması, onun da elini kolunu bağlamış olabilir tabii.
Karakterler açısından bakıldığındaysa tam bir başarı söz konusu "Gözlerindeki Sır"da. Baş kahraman Benjamín Esposito'nun hiç eksilmeyen motivasyonunu filmin iki saati aşkın süresi boyunca derinden hissedebiliyoruz. Öte yandan onun amiri Irene Hastings'e karşı zaafının peşine de layıkıyla takılabiliyoruz hikâyede. Irene'nin durduğu yeri tespit ederken, öldürülen kadının kocasına ve katile de yeterli hareket alanını açıyor Campanella filminde. Bütün karakterler, eylemlerinin arka planı oluşturulmuş biçimde karşımıza geliyor ve bizleri gereksiz soru işaretleriyle baş başa bırakmıyorlar. Özellikle ölen karısına olan aşkını hiçbir zaman gömemeyen 'acılı koca'da dört başı mamur bir kompozisyon çalışması içine giren Pablo Rago, hikâyenin çözümesine vesile olan karakterine ekstra anlamlar yüklemeyi de başarıyor.
Bulmacanın çözülmesinde önemli bir yer tutan 'erkeklerin futbol tutkusu' da filmde özel bir yere sahip. Öyle bir sahne var ki filmde, nasıl çekildiğine akıl sır erdirmek mümkün değil. Bir futbol maçına dalan kamera, sahadan taraftarların arasına giriyor ve orada katili arayan kahramanımıza fokuslanıyor. Tam katili gördüğündeyse bir gol oluyor ve bütün taraftarlar öne doğru yükleniyorlar, kamera da onlarla birlikte hareket ediyor. Anlatması zor ama izlerken büyüleyen bir sahne bu. Sadece bu sahneyi görmek için bile izlenmeli "Gözlerindeki Sır".