Baştan pek de yaratıcı bulmadığım Karanlıklar Ülkesi (Underworld) serisinin dördüncü (resmen bir prequel olan üçüncü bölümü saymazsanız bu asıl üçüncü bölüm oluyor, evet, benim de kafam karıştı) ürününü tükettikten sonra kendime "keşke filmden nefret etseydim" dedim. Bu şekilde en azından bu vitesi otomatiğe takmış yavan devam filmi hakkında elle tutulur bir duyguya sahip olurdum.
Karanlıklar Ülkesi: Uyanış (Underworld : Awakening) ilk karesinden son karesine kadar gayet tipik ve orjinallikten yoksun bir devam filmi. Fabrikadan çıkan son iki ürünü sevdiyseniz bu da az çok tatmin edecektir. Son iki ürün diyorum çünkü her ne kadar aynı mantıkla çekilmiş olsa da (prodüktörler bu serinin suyunu daha ne kadar çıkarıp para kapabiliriz diye merak ettiklerinden) üçüncü bölüm en azından Michael Sheen ve Bill Nighy gibi usta oyuncuların ön plana geçmesiyle biraz da olsun kaliteyi yükseltip serinin kanımca en katlanılır filmini yaratmıştı.
Seksi süper vampir Selene'nin (Kate Beckinsale) etrafında oluşan şimdiye kadarki üç filmine odaklandığımızda tek bir yenilik sunmuyor Karanlıklar Ülkesi. Gerekli bütün elementler yerinde: Mavi, mavi, masmavi görsel paleti, olabildiğince sahte görünen CGI kurtadamlar, 13 senelik Matrix'ten halen alıntı dövüş ve silahlı çatışma sahneleri ve tabi ki Kate Beckinsale'in deri pantolonlu muhteşem poposu.
Güneşte dışarı çıkabilen "daywalker" vampir Selene'nin bu seferki macerası insanların vampirler ve lycan adı verilen kurtadamları çoğunlukla yok ettiği bir gelecekte geçiyor. 12 yıldır dondurulmuş olduğunu öğrenen Selene, aşkı Michael'ın peşinden giderken varlığından haberdar olmadığı bir kızı olduğunu öğrenir. Michael gibi bir vampir/lycan kırması olan Eve isimli kız (India Eisley), gizli bir lycan grubunun gümüşe bağışıklık kazanması için tek şanstır.
İsveçli yönetmen takımı Måns Mårlind ve Björn Stein, hikaye ve diyalogların yaratıcılıktan yoksun olduğunun farkında olmalılar ki vampirlerin lycanları öldürdüğü sahnelerde onları olabilecek en yaratıcı ve kanlı biçimlerde paramparça etmek için ellerinden geleni yapmışlar. Filmin dikkat dağıtıcı görsel yapısı ise diğer bölümler gibi masmavi ve üstelik salt ışıklandırmadan da bahsetmiyorum. Bütün kostümler ve dekorlar da bu palete karışarak ekranda resmen bir mavi bulamaç yaratıyor.
İlk iki bölümde hikayeye artistik bir inandırıcılık getirsin diye Michael Sheen ve Bill Nighy gibi "saygıdeğer" oyuncuların yerini bu sefer Charles Dance ve Neil Simon'un favorisi Neil Jordan' alıyor. Oyuncu kadrosunun geri kalanından ise ümit beklemeyin.
Sonuç olarak Karanlıklar Ülkesi: Uyanış, ruhsuz, paragöz bir karbon kopya devam filmi. Serinin hayranlarının beklediği her şey mevcut. Geri kalanlar uzak dursun.