Hesabım
    Bridget Jones’un Bebeği
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Bridget Jones’un Bebeği

    Bridget artık bizden değil!

    Yazar: Su Bahadır

    Bridget Jones bir anlamda tüm kadınların kahramanıdır. Evet parlak zırhları ya da ayak bileklerine kadar uzanan altın sarısı saçları yoktur ama onu kahraman yapan da asıl budur. Kadının sakarlıklarını, içsel komplekslerini, korkularını, arayışlarını ve saflıklarını dürüstçe yansıtabildiği için bir kahramandır o.

    2001 yılında Bridget Jones'un Günlüğü ile hayatımıza giren Bridget günlüğüne kaydettiği her detayla bizleri gülümsetmişti. Biraz kilolu, sakar ve sevimli bir kadın olan Bridget'in maceralarını hepimiz severek izledik. Bir kadının doğallığını ve gündelik tasalarını onunla daha yakından tanıdık. Bu kadar sevilmesinin sebebi de bu yanıydı zaten. "Kadın" kavramını her daim zarif, ince, akıllı, maharetli ve bakımlı sıfatlarından kurtararak ortaya doğal bir kadın imajını sunmuştu. Bu gidişat serinin 3 yıl arayla gelen devam halkası Bridget Jones: Mantığın Sınırı'nda da devam etti. İlk filmdeki gibi Bridget gene birbirine tamamen zıt iki erkek arasındaydı ve ne yapacağını bilmiyordu. Ancak onu tanıyan bizler duygularını adeta onun kadar iyi analiz edebiliyorduk ve seçimi ilk filmdeki gibi bir kez daha Bay Darcy olduğunda hiç şaşırmadık. Ancak 3. filmin bizleri şaşırtacak gibi noktaları var.

    İlk olarak şunu belirteyim, Bridget artık bizden biri değil. Eski sakarlıkları azalmış, doğallığı azalmış ve dertleri artık erkeklerle değil kendiyle. Tam olarak orta yaşını almış bir kadının kendi içsel bariyerlerini kırma macerasını izliyoruz. Yine iki erkek, yine ikisi de birbirine zıt. Ancak aslında bu film Bridget'in kendi macerası. Bu sefer babasının hangisi olduğunu bilmediği bir bebek taşıyor karnında. Bu yüzden filmin seyri de tamamen değişiyor. Hangi erkeğin olduğu, Bridget'in ne hissettiği değil mesele... Bir bebek dünyaya getirmenin sorumluluğu Bridget'in yüzüne çarptığında filmin seyri 'hangi erkekten baba olur'dansa 'bir kadın tek başına bir çocuğa bakabilir mi' sorusu üzerine yoğunlaşıyor.

    Romantik komedilerde ya çocuğu ergenlik çağına ulaşmış ya da kendisi daha genç olan kadın karakterlerin arasında orta yaşlı bir anne olarak Bridget yine bir fark yaratmayı başarıyor. Renee Zellweger'ın ünlü yapan bu karakteri bir kez daha taşıması da hayranlar da ufak bir üzüntü yaratıyor, zira oyuncunun eski Bridget'le arasında dağlar kadar fark var. Yılların getirdiği yaşlanma faktörü ne yazık ki Zellweger'a da yansımış. Colin Firth'ün ise kendine özel o "yaşlanmama" büyüsü ne yazık ki Bridget'teki değişimi daha da göze sokmuş. Görüntüsü değişmeyen Bay Darcy'nin bu devam halkasındaki rakibini ise Amerikalı aktör ve araba yarışçısı Patrick Dempsey canlandırıyor. Milyoner bir ilişki uzmanını canlandıran bu yeni karakter elbette ki Bay Darcy'nin tam aksine eğlenceli, ruhani ve romantik bir karakter. Firth'ün o soğuk oyunculuğu alışılmış ve başarılı. Dempsey de kendi üstüne düşen payı ortalama bir oyunculukla kurtarabiliyor. Zellweger'ın özdeşleştiği karakteri canlandırma becerisine zaten diyecek yok. Ancak filmin yıldızı bu üçlüden biri olmaktan çok Emma Thompson'ın canlandırdığı jinekolog rolü diyebiliriz. En büyük esprileri Dr. Rawlings patlatıyor. Serinin yeni karakterlerinden, İngiliz oyuncu Sarah Solemani'nin canlandırdığı Miranda da filmi götüren karakterlerden. Filmin yönetmen koltuğunda serinin ilk filminde aynı koltuğu kapmış olan Sharon Maguire oturuyor. Bu filmin artı noktalarından biri. Zira serinin izleyicileri ilk filmin alışılmış akışını yakalayabiliyor. 

    Anlaşılacağı gibi artık burada komedinin vurucu noktası Bridget değil. birbirine zıt iki erkek, doktor ve en yakın arkadaş dörtlüsü komedi topunu Bridget'in elinden alıyor. Bu nedenle bir kadının sakarlıkları ve alışılmış Bridget Jones tadı için sinemalara giden izleyiciler biraz hayal kırıklığına uğrayabilir. Ancak filmin bozmadığı bir gelenek daha var; filmde hiçbir kadın asla kötü karakter olmuyor. Darcy'nin eski eşinden tutun da serinin 2. filminde Bridget'in Darcy'nin sevgilisi sandığı "uzun bacaklı kadına" varana dek serideki her kadının kendine özel erdemleri var. Bu film için de aynı şey geçerli. Kısa bir süre görünse de Darcy'nin eski eşine karşı bir sevgi besliyoruz. Müzikleri Muhteşem Gatsby ve Victor Frankenstein gibi beğeni toplayan filmlerin müziklerine imza atmış Craig Armstrong tarafından hazırlanan filmin bu açıdan da bir eksiği olduğunu söylemek imkansız.

    Bridget Jones artık bizden biri olmasa da söylemek gerekir ki romantik komedi seven her seyircinin gönlünü kazanacak bir film çıkmış ortaya. İzlemeden geçmemek gerek derim.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top