Buradayım ve umutla bekliyorum...
Yazar: Özgür Şeyben70'li yıllarda, Onat Kutlar ve arkadaşlarının başını çektiği Sinematek akımına adını verenSinematek Derneği'nin Taksim'deki salonunda, gösterileceği duyurulan film teknik bir aksaklık yüzünden gösterilemezse yerine Mikhail Romm'un Sıradan Faşizm'i konulurmuş. Bu durum bir süre sonra gelenek halini almış. Ben de dostlarımla biraraya geldiğim zamaneğer yeni bir film temin edememişsek "Büyük Lebowski"yi izleriz. Bu durum o kadar çok defa tekrarlanır oldu ki artık filmin ezbere bilmediğimiz bir tek repliği ya da sahnesi kalmadı. Şüphesiz bu durum Joel Coen'in ne kadar iyi bir yönetmen kardeşi Ethan Coen'in ise nasıl üstün bir yazar olduğunu anlamış olmamızdan ve bu filmin bize tarifi imkansız zevkler vermesinden kaynaklanıyor... Bir yaratıcı için en büyük ödül, filminin dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi birileri tarafından sürekli olarak izleniyor olduğunu bilmesidir.Her sene ne kadar film üretildiğini düşünürsek bu durumun çok az film için geçerli olduğunu görürüz. Coen'ler bunu hem kendi vatanlarında hem de başka ülkelerde sağlayabildiler.Her ne kadar yerel konular ve ayrıntılarla süslü olsa da filmlerinin tümünde insanın genel meseleleri üzerine söylenmiş sözler bulunur. Yerellik ile küresellik arasında bir tür köprü kuran bu tarz,klasik anlatım tavrı olan mikro-evren kurma eğiliminin ta kendisidir. Filmin içinde anlatılan seçmen kapma yarışı, dürüst siyasetçilerin karanlıkta kalan kötü yönleri, ırkçılık, hapishane gerçekleri sizlere hiç te yabancı gelmeyecektir. Montaj mesleği ve geleneğinden gelmenin meyvesini , sinematografın kimyasını çok iyi bilmekle ve bunu, ortaya çıkardıkları işlerde inatla hissettirmekle toplayan Coen Kardeşler, eski zamanların öykücü-epik üslubunun yeni çağdaki temsilcileri olduklarını ilan ederler.
O Brother, Where Art Thou? bu noktada geçtiğimiz yıllarda ayrıksı-bireysel bir yapıtla kendini ortaya atan ve Artık bir hikaye anlatan filmler yapmak istiyorum diyen yüzakı yönetmenlerimizden Erden Kıral'ın kaygılarıyla örtüşen bir tablo çiziyor. Aynı durum kısmen Büyük Lebowski'de de kendini belli ediyordu. Dude'ün hikayesini anlatan Yabancı'nın yerini (Sam Elliott), O Brother'da Demiryolunda meçhule doğru kürek sallayan, görme özürlü yaşlı siyah adam alıyor.Günümüzün imge çöplüğüne dönüşen sinemasal dünyasında drama ve karakter yaratma adına türlü fiyaskolar, beceriksizlikler, acemilikler yaşayan yaratıcıların unutmaya yüz tuttukları epik anlatı'nın zevkle izlenen birer örneğini veren bu iki film, neleri kaybettiğimizi yüzümüze vururken, insanların beğenilerininnasıl köreltildiğinin de sinyallerini veriyor. Bu yüzdendir ki O Brother Where Art Thou? - Nerdesin Be Birader? yarısında salonu terkedecekleri, sonuna kadar sabretseler dahi sıkıntıdan patlayacakları bir film olarak kimi insanların beyninde yer edecek. Özellikle şarkıları sonuna kadar dinliyor olmak bayağı tedirgin edecek onları... Ama dert etmeyin çünkü eleştirmenlerin çoğu da çok fazla göklere çıkartmayacaklar bu filmi ve siz de kendinizi biraz olsun avutabileceksiniz. Ne var ki bu durum da filmin başarılı ve kaliteli bir yapım olma özelliğini bertaraf edemeyecek. Zaten filmin adı da izleyici için Büyük bir kumar, kendimizi riske atmayalım, hadi diğer salondaki şu romantik-aksiyon filmine kapağı atalım şeklinde bir intiba bırakacağından dolayı pek şanslı görünmüyor. Bu sözlerimin sonunda hala filme gitmeye yönelik bir istek duyuyorsanız o zaman gerçekten malın iyisinden anlıyorsunuz demektir. Keyfini çıkarın...
Film boyunca birbirinden güzel ilahiler (gospel), eski Amerikan şarkıları dinliyoruz... George Clooney ve John Turturro'nun şan konusunda da ne kadar yetenekli olduğunu da görme şansına erişiyoruz. Carter Burwell'in müzikleri ve İngiliz üstat Roger Deakins'in görüntü yönetimi Coen Kardeşleri takip edenler için hiç te yabancı değiller. Coenler işte her zamanki gibiler ve onların orada olduğunu bilmek güzel. Bazen bir adam vardır ve tam da yerinin ve zamanının adamıdır. İşte Los Angeles için, Minnesota için, Arizona için Coenler'de böyledirler.Bilirsiniz, bazen sen balığı yersin, bazen de balık seni yer...
Lüzumsuz Bilgiler:
Filmde üç kafadarımızın nefsine hakim olamayıp büyük kayıplar vermesine neden olan Sirenler'den biri olan Christy Taylor eminim ki bir çok kişinin ilgisini çekecektir. İşte hanımefendinin web sitesi...
Film boyunca sayısız eziyete maruz kalan hayvanların(inek, köpek, sincap, kurbağa) hepsi özel olarak üretilen modellerden müteşekkildir. Hiçbir canlıya zarar verilmemişdir. Bu konuyla ilgili filmlerinin jeneriğine herhangi bir bilgi koymayan Coen'ler yetkili merciler tarafından uyarılmaları sonucu bu durumu düzeltmişler...
Ruhunu şeytana satan Soul gitaristi Tommy Johnson karakteri, ünlü bluescu Robert Johnson'ın hayat hikayesiyle ciddi benzerlikler taşımaktadır.
Pappy O'Daniel karakteri 1938-42 yılları arasında Texas Valiliği yapan ve sonra da senatör olan W.Lee Daniel'dan esinlenilmiş. Ancak filmde Texas yerine Missisipi Valiliği yapıyor...