ULUSLARARASI ALANDA TOPLAM 95 ÖDÜL ALMIŞ BİR BAŞYAPIT
he Killing Fields (Ölüm Tarlaları) adından da anlaşılacağı üzere 1976-79 yılları arasında iktidarı ele geçiren Kamboçya Başbakanı, Kızıl Kmerler adlı gerilla teşkilatının kurucusu, okulları kapatıp herkesi pirinç tarlalarında çalışmaya zorlayan Pol Pot’un gerçek hikayesini anlatır. Bir başka deyişle, cinsiyet ve yaş ayrımı yapmaksızın azımsanamayacak kadar önemli sayıda insanı, önce eğitim-öğretimden vazgeçip yeni bir amaç uğrana işlevini sürdürdüğü okullarda işkenceye maruz bırakan, sonra da iktidara karşı olduklarını ‘itiraf ettirip’ suçlu ilan ederek ölüm tarlarına gönderen Pol Pot’un hikayesi yansıtılır. Roland Joffé’nin yönetmenliğini üstlendiği film, Kızıl Kmerlere esir düşen New York Times gazetesi muhabirlerinden Kamboçyalı Dith Pran ve Amerikalı Sydney Schanberg’in zorlu koşullar altında özgürlük ve yaşam için verdiği mücadeleyi ele alır. Nitekim aklın sınırlarını zorlayan hikayelerin, diyalogların, güven ve korku hissinin, şiddet patlamalarının ve ümitsizliğin beyazperdeye yansıtılmasındaki başarısı ile The Killing Fields, 3 Oscar ve En İyi Film dahil olmak üzere 8 BAFTA ödülünün de sahibi olmuştur.
Dünyayı “Ölüm Tarlaları” deyimiyle tanıştıran ve 20. yüzyılın en büyük katliamlarından birisinin sorumlusu olan Khmer Rouge ya da diğer bir deyişle “Kızıl Kmerler”, 1975-1979 yılları arasında küçük ve fakir bir Asya ülkesi olan Kamboçya’da yaklaşık 2 milyon insanın ölümüne sebep oldu. Yakın zamanda gidenlerin genelde kalabalık, samimi ve renkli bir ülke olarak tanımladığı Kamboçya’da, madalyonun öteki yüzü çok ama çok karanlık. Oranın insanlarını birbirine bağlayan, onları ayakta tutan geçmişleri acıyla hatırladıkları hikâyelerle dolu. Ölüm tarlalarıyla ve mayınlı topraklarıyla hafızalarda yer eden ülke için karanlık günler neredeyse 1800’lerde başladı denilebilir.
Kamboçya 1863-1953 tarihleri arasında Fransız sömürgesi oldu. Çok uzun sayılabilecek bu süreden sonra 1953 yılında bağımsızlığını ilan etti ve Kral Norodom Sihanouk yönetiminde 15 yılını sakin geçirdi ancak, ABD’nin Vietnam’ı işgal etmesiyle bu huzurlu günler geride kaldı. İki ülke arasındaki gerilim ve şiddet tırmandıkça, Vietnam’a sınır komşusu olan Kamboçya da bu durumdan etkilenmeye başladı. Nitekim ABD bombalarının Kamboçya’yı da vurması uzun sürmedi. 1970 yılında ülkede Amerikan destekli darbe oldu ve kral Pekin’e kaçtı. Bu iç karışıklık ve iktidar boşluğu Kızıl Kmerler’e ülkeyi kan kırmızısına boyamaları için eşsiz bir şans verecekti.
Aslında, bu hareketin alt yapısını oluşturan fikirler ve kişiler ülke için yeni sayılmazdı. Kızıl Kmerler’i destekleyenlerin çoğu, 1960’ların başında Fransa’da eğitim görüp krala karşı ayaklanmaya katılan komünistlerdi. 10 yıl sonra yapılan darbe ile gelen karmaşıklık, Khmer Rouge için eşi benzeri olmayan bir ortam oluşturdu. Ülkenin durumu ne kadar karmaşık olsa da ne ABD’nin desteklediği orduları ne de merkezi yönetimleri devleti Kmerler’e bırakmaya niyetli değillerdi. Bu süreçten sonra ülkeyi kanlı bir iç savaşa sürükleyecek rejim yanlıları, aslında komünist partinin silahlı kanadı olarak öne çıkmıştı ve ABD yönetimini de ordularını da tanımıyorlardı. Ülke böylece iki taraf arasında sürecek 5 yıllık bir iç savaşa sürüklenmiş oldu. Kızıl Kmerler’in başına Fransa’da eğitim görüp Kamboçya’ya dönen, asıl adı Saloth Sar olmasına rağmen tüm dünyanın onu Pol Pot olarak tanıyacağı kanlı lider geçti. Hızlıca yükselerek örgüt başına geldikten sonra iç savaşta orduya karşı, sürgündeki kralın da desteğini alarak iç savaşı kazandı ve ülkenin başbakanı oldu.
Kazanılan bu zaferden sonra tanklarla girilen şehirlerde halk onları alkışlarla karşılamıştı, herkesin yüzü gülüyordu çünkü savaş artık bitmişti ve bekledikleri o huzur dolu(!) hayat çok yakınlardaydı. Ne yazık ki, onları sevinçle karşılayan halk, Pol Pot’un şeytani planlarından haberdar değildi. Çiftçi bir ailenin oğlu olan Pol Pot Fransa‘daki eğitimi sırasında komünizme ilgi duymaya başlamış fakat, araştırmaları sonunda bu ideolojiyi çok radikal ve hastalıklı bir biçimde yorumlamıştı. Onun fikirlerini daha sonradan birçok tarihçi Taş Devri Komünizmi olarak yorumlayacaklardı.