Senaryosunu, Stephen King'in aynı isimli kısa hikayesinden (1982) uyarlayarak Brandon Boyce'un yazdığı ve yönetmen koltuğunda da Bryan Singer'ın oturmakta olduğu “Apt Pupil”; bir psikolojik gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, 14 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilerek; 9 Eylül 1998 tarihindeki dünya prömiyeri Venedik Film Festivali'nde yapılan ve ne yazık ki, brüt 8.9 milyon dolarlık bir hasılat rakamıyla da gişeye çakılmış olan bu Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
- 1984, Güney Kaliforniya -
Nazi Almanya'sı ve İkinci Dünya Savaşı dönemindeki "Soykırım (Holocaust)" hususlarının işlendiği ve Todd Bowden'ın (Brad Renfro) yazılısından yüksek puanlar aldığı derste Sosyoloji Öğretmeni (Mickey Cottrell):
"Bu soru halen cevap bekliyor: Olay ekonomik mi, sosyal mı yoksa kültürel miydi? Yoksa insan doğası gereği miydi? Niçin bazıları bir şeyler yaparken diğerleri hiçbir şey yapmıyorlardı?" derken...
Kara tahtada da, en büyük yok edilme oranlarını; Yahudiler, Polonyalılar ve Ukraynalılar paylaşırlarken, homoseksüeller, suçlular, çingeneler ve Belarusluların da yer aldıkları soykırım mağdurlarının listelendiği bir daire bulunmaktaydı...
Dersin bitiminde öğretmen sözlerini, "Konuya ilgi duyanlar, kütüphaneden yararlanabilirler..." şeklinde tamamlayacaktır...
Ki söz konusu o dönemi, neredeyse bir takıntı haline getirmiş olan tarih meraklıların başında da; 16 yaşındaki lise öğrencisi Todd gelecektir...
***
Titizlikle sürdürdüğü kütüphanedeki araştırmalarını tamamladığı soğuk ve yağmurlu kış akşamında, belediye otobüsüne atlayarak evine dönmekte olan Todd'un dikkatini; aynı otobüse binerek şemsiyesini itinayla katlayarak arkadaki koltuklardan birine oturan, yaşlı komşuları Arthur Denker (Ian McKellen) çekecektir...
***
- Bir Ay Sonra -
Yine okul çıkışında, yakın arkadaşlarından Joey (Joshua Jackson); Becky Trask'ın (Heather McComb) kendisinden hoşlandığını söylerken Todd'a, trigonometri notlarını istemeyi de ihmal etmeyecektir...
Bisikletine atlayan Todd, doğrudan evine gitmek yerine; bahçesine bırakılmış günlük gazeteyi de eline almak suretiyle, Arthur Denker'in kapısına dayanarak zili çalacak ve nihayetinde de kapıyı açtıracaktır...
Ancak Denker; kendisiyle konuşmak isteyen bu genç delikanlıyla, çok da muhatap olmak niyetinde değildir...
Hatta Todd:
"Bergen-Belsen Ocak-Haziran 1943, Auschwitz Haziran 43-Haziran 44... Sonra Patin'e gittiniz... Ardından da kayboldunuz... Ama 1965'te, Batı Berlin'de izinize rastlandı..." dese...
Ve..
Denker:
"Dinle evlat, bu oyuna zamanım yok... Polis çağırmadan git buradan..." biçiminde karşılık verse de...
"Çağırın... Eminim çok mutlu olacaklardır..." diyen Todd, ısrarını sürdürmekte kararlıdır...
***
Nihayetinde kazanan taraf Todd olur ve gerçek ismi Kurt Dussander olan yaşlı komşu, kendisini içeriye almak zorunda kalır...
Anlattığına göre Todd, Dussander'in Nazi kimliğini; kırk yıl önceki fotoğraflarıyla kendi çektiği fotoğraflar ve posta kutusundan aldığı parmak izleriyle İsraillilerin arananlar listesindeki parmak izi kopyalarıyla eşleştirmek suretiyle tespit etmiştir...
Dussander başlangıçta, inkara yeltenip yeniden polisi aramak amacıyla telefona sarılsa da; Todd'a teslim olması, çok da uzun sürmeyecektir...
Zaten Todd'un Dussander'den talep ettiği tek şey de; okulda kendilerine okutulmayan tarihi gerçekleri, bizzat onun ağzından duymaktır o kadar...
***
- Bir Ay Sonra -
An itibarıyla Dussander, gaz odalarındaki; gece uykusunda rüyalarına da girecek olan, korkunç infaz sahnelerini sıralamaktadır Todd'a...
***
Ertesi sabah...
Todd'u uyandıran annesi Monica (Ann Dowd), sıklıkla evine gittiği Bay Denker'la tanışmak istediklerini söyleyerek; eski bir savaş suçlusu olduğunu bilmedikleri Dussander'i, yemeğe davet ettirir oğluna...
Böylelikle de...
Monica'nın yanı sıra Todd'un babası Richard "Dick" Bowden (Bruce Davison), büyükbabası Victor Bowden (James Karen) ve babaannesi Agnes Bowden (Marjorie Lovett) ile tanışmış olan Dussander; ABD'li Arthur Denker adı altında deneyimlediği, uydurma yaşam öykülerini paylaşır onlarla...
Hem de Todd'un şaşkın bakışları arasında...
Ama olsun...
Yemek masasında sözü edilenlerin hiçbiri, esasen umurunda değildi Todd'un...
Onun için önemli olan, Nazi toplama kampı komutanı olarak kendisine anlattıklarıdır alkol ve sigara bağımlısı Dussander'in...
Fakat artık ondan dinlediği infaz hikayeleri, Todd'un sadece rüyalarına girmekle yetinmek yerine; okuldaki basketbol antrenmanı sonrasındaki duşlarda olduğu gibi, günlük hayatına da yansımaya başlamıştır...
Üstelik de, dersleri ile arkadaşlarını da iyice boşlamışken...
***
Yalnızca hafta içindeki günlerde Dussander ile birlikte takılan Todd, bir istisna yaparak; elindeki güzelce ambalajlanmış bir hediye paketiyle, Cumartesi günü de Dussander'in ziyaretine gider...
Dussander ile Todd'un samimiyetleri, o kadar ilerlemiştir ki; Todd Dussander'in evine, kendisine verilen yedek anahtarı kullanarak girebilmektedir...
Hediyeye gelince...
O, Todd'un Dussander'i giymeye zorlayacağı; çizmesinden şapkasına kadar tam takım, bir SS subayı üniformasıdır...
Dakika 31...
Fırsat bulup da bugüne kadar henüz izleyememiş olan sinemasever dostlarımızı, filmin geride kalanında; başta finali olmak üzere pek çok ters köşe sürprizi bünyesinde barındıran, 80 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,